Read in English

17 aylık adli süreç ve kolektif toplamı 10 yıla yakın tutuklu yargılanma süresinin ardından Cumhuriyet gazetesi gazetecileri ve çalışanlarının yargılandığı dava 25 Nisan 2018’de üç beraat, iki dosyanın davadan ayrılması, ve 2,5 yıl ile 10 yıl arası değişen 14 mantık dışı ağır hapis cezasıyla son buldu.

Son kalan bağımsız gazetelerin birinin baş aktörlerine karşı görülen dava ne suç, ne delil, ne de adalet içeriyordu. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), her biri adil yargı düzenine hakaretvari nitelikte görülen yedi duruşmanın altısında davayı gözlemlemek için mahkeme salonunda bizzat bulundu. Davaya, Türk Anayasası, Avrupa Vaka Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS)’te yer aldığı gibi tarafsız, hızlı ve adil yargılanma hakkının güvencesinden yoksun bir arazide ilerlemesine izin verildi.

Masum insanları özgürlüğünden mahrum etmek veya sırf mesleklerini eleştirel, bağımsız gazeteciler olarak sürdürdükleri için kendilerinin ve gazetelerinin itibarını lekelemek kabul dahi edilemez.

Davanın yedinci ve son duruşması 24 ve 25 Nisan’da görüldü. Davanın 27 Nisan, Cuma gününe kadar sürmesi bekleniyordu ancak savunma avukatları müvekkillerine Temmuz 2017’de verilmiş ifadelerine herhangi bir ekleme yapmamalarını tavsiye etti. Savunma ifadelerinde istisna sadece Cumhuriyet Vakfı İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay ve gazetenin yazarı, aynı zamanda IPI Kurul üyesi ve Türkiye Komitiesi Başkanı Kadri Gürsel’den geldi.

Duruşma, 24 Nisan Salı, saat 10.20’de İstanbul’un dışında kalan Silivri Yüksek Güvenlikli Cezai İnfaz Kurumu’nun duruşma salonlarından birinde mahkeme heyeti başkanının konuşması ile başladı. Heyet başkanı, bir önceki duruşma sonunda Ahmet Şık ve Murat Sabuncu’nun serbest bırakılma kararını açıklarken kullandığı ifadelere karşın medyada verilen tepkilere karşılık vererek, yapılan yorumlarının “saygısız” oluşundan, her davanın kendi “atmosferi” bulunduğundan ötürü sanıklara hitabetin de kendine has bir şekil alabileceğinden yakındı.

Hakimin açıklamasını takiben, Cumhuriyet gazetesinden tek tutuklu sanık Akın Atalay, dava dosyasına son anda aleyhine eklenmiş bir belgeye cevap vermek üzere kürsüde yer aldı.

Yeni ‘cılız’ delil

Atalay aleyhine sunulan yeni “delil”, Atalay’ın dizüstü bilgisayarının farklı dosyalarından alınmış beş belgeden oluşuyordu. Belgeler, yüz adet generalin resminin yer aldığı bir görselden o dönemde tutuklu, Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ın Twitter hesabında yayınlaması için Atalay’a verdiği, üzerinde el yazısıyla yazılı ‘tweet’lerin bulunduğu kağıt parçasına kadar çeşitlilik gösteriyordu. Belgeler arasında ayrıca 2016 darbe teşebbüsünün sorumlusu tutulan, sürgündeki Fethullah Gülen’in resminin ve bir şiirinin yer aldığı bir sayfa da bulunuyordu. Savcı eklenen bu belgelerin, kaynaklarının açıklanmamasına rağmen, Atalay’ın Gülen Cemaati’ne ilişkisine kesin kanıt oluşturduğu görüşündeydi.

Akın Atalay, bir seri ekran görüntüsü üzerinden bu belgelerin bilgisayarındaki konumlarını ve Cumhuriyet’te yayınlanmış hangi makale veya avukatlığını yaptığı davalara konu olduğunu tek tek açıkladı. Bir diğer deyişle, tamamen zararsız ve doğru arşivlenmiş belgelerdi.

Atalay’ın terör örgütlerine bağlantısının ispatı için absürt ve aceleyle toplanmış bu “kanıtlar”, Cumhuriyet’e karşı açılmış bu göstermelik davada süren adli zorbalığın en açık örneklerindendi.

Atalay’ın sunumundan sonra, Gürsel kürsüye çıktı ve bir bir kendisine yöneltilen suçlamalara karşılık verdi. Gürsel’e karşı gösterilen “kanıtlarda” ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kötü bit babaya benzettiği makalesi ve kimi ByLock adlı komünikasyon uygulamasını indirmiş kişilerden kendisine gönderilmiş, cevapsız mesajlar bulunuyordu.

Cevapsız SMS’ler ‘terör eylemi kanıtı’ değildir

Gürsel savunmasında şunları söyledi:

“32 yıllık gazetecilik hayatımın hiçbir döneminde, kullandığım herhangi bir ifade nedeniyle gerçekte neyi kastettiğimi anlatmak zorunda kalmadım. İşimi iyi yapmış olmalıyım ki buna gerek olmadı. Çünkü gazetecilik sözcükleri doğru seçme sanatıdır aynı zamanda … KOM’un 25 Mart 2017 tarihli analiz raporunda, Cihan Haber Ajansı’na kayıtlı sadece bir telefon numarası ile irtibatlı görünüyorum. “Çok sayıda iletişim” denilen, bu 44 aylık inceleme süresi boyunca Feza Gazetecilik’e kayıtlı beş ayrı telefon numarasından sadece 7 kez aranmış olmamdır. Bu ayda yarım telefon kaydı ortalaması, olmayandan delil üretme arayışındaki iddia makamı tarafından beni terör örgütüne bilerek ve isteyerek yardım etmek için suçlamakta kullanılıyor. Akıl, mantık ve izana aykırı, gülünç bir iddiadır.”

Gürsel sözlerine şöyle devam etti:

“İddia makamı ya benim meslekte kıdemi 32 yıla ulaşmış bir gazeteci olduğum gerçeğini göz ardı ediyor ya da gazeteciliğin tanımı hususunda yeterli bilgiye sahip değil. Gazeteciler, bu mütalaada söz konusu olduğu gibi, kendilerini arayan, mesaj atan kişilerin siyasi ve ideolojik tercihlerinden dolayı sorumlu tutulamazlar, suçlanamazlar. Gazetecileri herkes arayabilir, her kesimden aktörler kendi siyasi ve sosyal gündemleri bağlamında gazetecilerden kamuoyuna dönük fayda sağlamayı umabilir.”

Ardından, Akın Atalay kürsüye tekrar geçerek, bir gazetenin asli görevinin para kazanmak değil, halka haber, eleştiri ve gerçeği iletmek olduğunu vurguladığı son savunmasını verdi. Ve savunmasını şu sözlerle bitirdi:

“Gazeteciler siyasi iktidarın değil, toplumun çıkarını gözetirler. Bu gazeteyi, gazetecilerini asılsız suçlamalarla tutuklayarak korkutamaz, gazetecilik faaliyetinden hiç bir şekilde alıkoyamazsınız.”

Geri kalan sanıkların çoğunluğu, savunma sırası geldiğinde önceki savunmalarına ekleme yapmayacaklarını belirterek, yerlerine döndü.

Duruşmanın ilk günü öğle arasından sonra, savunmadan dört avukat müvekkilleri hakkında son savunmalarını verdi. İlk konuşan avukat, @jeansbiri adlı sosyal medya hesabının sahibi olduğu ve Gülen cemaatine bağlantısı olduğu iddiasıyla tutuklu bulunan Kemal Aydoğdu’nun avukatıydı. Aydoğdu, Cumhuriyet gazetesinde hiç bir dönem çalışmadı, bu nedenle dosyasının Cumhuriyet gazeteci ve çalışanlarına açılmış davaya eklenmesinin sebebi akıllarda soru işareti yaratmaya devam edecek.

Cumhuriyet avukatları, kimi ortak yazılmış argümanlar sunarak, savunmada sıra almaya devam etti. Her biri, en temel ve basit hukuki kuralları tekrar etme mecburiyetinde hissederek, delil yetersizliği, kusurlu iddianame ve hukuksuz bir yargılama sürecine dem vurdu.

Cumhuriyet davasını açan savcı, aynı zamanda 2016’nın sonlarında Gülen cemaatine bağlantısı ve telefon konuşmalarının izinsiz dinlenmesinde kullanılan belgelerde imzası olduğu iddialarıyla Ankara’da açılan bir davanın sanığı olduğu anlaşıldıktan sonra görevinden alınmıştı. Savunma avukatları son duruşmada, davanın şu anki savcısının yine 2011 yılında şu anda Gülen destekçisi olmakla suçlanan Cumhuriyet’e karşı, ancak bu sefer Fethullah Gülen’e hakaretten dava açtığını açığa çıkardı.

Mahkeme, yasanın dışında hareket ediyor

Duruşmanın ikinci gününde, davanın en tanınmış avukatlarından Tora Pekin ile Fikret İlkiz söz aldı. Savunmaları ifade özgürlüğü prensibi, tarafsız ve adil yargılanma hakkı ve bir iddianamenin karşılaması gereken temel gereksinimler gibi esaslara dayandırıldı.

Pekin mahkeme heyetine dönerek; “Bir iddianamenin hukuki belge niteliği taşıması için delillerle desteklenmiş yasal argümanlara dayanması gereklidir. Adli yargılanma ise hakimler ancak hukuki düzen içinde hareket ederse mümkün olur,” dedi.

Avukatların, İngiltere, İtalya, Polonya, Danimarka gibi ülkelerdeki davalara örnek göstererek, aynı zamanda Türkiye Anayasası ve AİHS’e atıf yaparak sunduğu sağlam argümanlar adeta boşluğa anlatılıyordu. Pekin ve İlkiz, iddianamenin asılsızlığı, delil ve tanık yetersizliğindan doğan gülünç ortamın bilincinde, yine de profesyonellikle kendilerini açıkça hukuktan üstün gören bir tüzel kişiliğin karşısında görevlerini yerine getirdiler.

Avukat İlkiz ise sözlerini şöyle tamamladı; “Tarih, günü geldiğinde bu davayla ilgili tek bir gerçeği yazacaktır. Siz bugün burada gazetecilik ve yasal hak arayışı dışından başka hiçbir şey bulamadınız.”

Tüm savunmalar bittiğinde, hakimlerin umursamaz, kayıtsız tavırları yasal bir parodinin adeta onayıydı. IPI verilen cezaların en kısa zamanda geri çevrilmesini ve temyiz mahkemesinin, sanıkların tutuklu geçirdiği sürenin tazminatını derhal sağlamasını talep ediyor.

Cumhuriyet duruşmaları sanki zalim bir komediydi. Bundan sonra, adalet sisteminin bağımsızlığının iadesini isteme üst mahkemeler kalıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi, mahkemeleri bu çabalarında mutlaka desteklemeli.

Hüküm sonrası savcı verilen cezai sürelere herhangi bir itiraz belirtmedi. Artık, savunmanın itirazının bir sonraki dört ay içinde Yargıtay’da dinlenmesi bekleniyor.

Cezalar:

Cumhuriyet İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay – 8 yıl 1 ay 15 gün

Murat Sabuncu, Ahmet Şık ve Aydın Engin – 7 yıl 6’şar ay

Hikmet Çetinkaya , Orhan Erinç – 6 yıl 3’er ay

Bülent Utku – 4 yıl 6 ay

Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Önder Çelik ve Hakan Kara – 3 yıl 9’ar ay

Emre İper – 3 yıl 1 ay 15 gün

Kadri Gürsel – 2 yıl 6 ay

Ahmet Kemal Aydoğdu – 10 yıl

Turhan Günay, Bülent Yener ve Günseli Özaltay suçlamalardan beraat etti.

Can Dündar ve İlhan Tanır’ın dosyaları başka bir davada görülmek üzere ayrıldı.