Gazeteciler olarak öz yansıtma (self-reflection) aracılığıyla daha verimli çalışabilir ve gazetecilik kariyerimizde gelişime daha açık bir şekilde öğrendiklerimizi mesleki kimliğimize entegre edebiliriz. Peki, öz yansıtma biz gazetecilere nasıl bir öğrenme alanı açabilir?
Öz yansıtma, günlük hayatımızda yaşadığımız olayların bizdeki iz düşümüne ve yansımasına bakabilmek ve yaşadıklarımızın öz değerlendirmesini yapabilmek anlamına geliyor. Bireysel terapi seanslarında “varoluşçu psikoterapi” ekolünü kullandığını belirten özel bir şirkette “örgüt psikoloğu” olarak çalışan Damla Şevval Erkent, bu terapideki en önemli öğretinin kişinin kendi yaşadıklarına yakından bakıp üzerine düşünerek değerlendirme yapabilmesi olduğunu söylüyor. Erkent, öz yansıtma yapabilmenin öncelikli olarak kişinin kendini bilmesiyle başladığını belirtiyor.
“Yansıtıcı pratisyen” terimi ise Amerikalı filozof Donald Schön tarafından ilk kez “The Reflective Practitioner: How Professionals Think in Action” kitabında ortaya atılan bir konsept. Schön’ün “aksiyon üzerinde yansıtma” (Reflection-on-action) olarak adlandırdığı yöntem, mesleğini yapan bir kişinin işini bitirdikten sonra yaşadığı bu deneyime bakarak kazanımlarının farkına varabilmesi anlamına geliyor. Schön’e göre yapılan bir işin ardından o işin üzerine düşünmek öğrenmeyi güçlendiriyor.
Aksiyon üzerinde yansıtmadan farklılaşan başka bir pratik ise “aksiyon içinde yansıtma” Schön’e göre bu durum, herhangi bir mesleği icra eden bir kişinin mesleğini yaptığı sırada içinde bulunduğu durumun benzersizliğinin farkına vararak onu anlamlandırmaya çalıştığında gerçekleşiyor.
Haber mi? İçerik mi?
Independent Türkçe’den gazeteci Burak Ütücü, haberini yaptığı benzersiz ve anlamlı anlarından birini şu şekilde aktarıyor. “Suriye Savaşı’nın 11. yılı için Azez’e gittiğimde gece uyuyamamıştım. Aklımda şu soru vardı: ‘Ben neden buradayım? Buraya haber yapmak için mi geldim içerik hazırlamak için mi?’ Dijital çağda haberin adı da haber içeriği oldu. Biz gazeteciler her gün haber hazırlamıyoruz, içerik hazırladığımız zamanlar da oluyor. Benim kendime bu soruyu sormamın nedeni, orada bir mağduriyetin olmasıydı. İnsanların Azez’de ne kadar kötü koşullarda yaşadıklarını gördüm. Benim için öz yansıtma böyle anlamlı bir deneyimle başladı. Bana ‘Ben bir gazeteci olarak içerik mi hazırlıyorum haber mi hazırlıyorum?’ sorusunu sordurdu ve o gün için bu sorunun cevabı haberdi.”
Ütücü, içerik ile haber arasındaki ayrımı ise şu şekilde yapıyor: “Bir kesim izleyicileri ya da okuru kendisine çeken ama salt çoğunluğu ilgilendirmeyen haberler oluyor. Ben, bu haberlerin içerik olduğunu düşünüyorum. Bana göre haber geniş bir kitleyi ilgilendiriyor olmalı.”
Ütücü, “içerik mi haber mi” konusunun ise etik bir tartışma olduğunu düşünüyor ve habercilik deneyimi üzerinden bu meseleyi şöyle değerlendiriyor: “Haberlerimde insanların savaş ya da deprem gibi olaylar nedeniyle yaşadıkları mağduriyeti anlatırken ağlayan kişilerin görüntüsünü kullanmayı tercih etmemek; haberlerimde insanların haklarına saygı duyarak hareket edebilmek gerçekten haber yapabiliyor olduğumu bana hissettirdi. Bir insanın duygulu bir anının görüntüsüne haberimizde yer verebiliriz ama habere konu olan insanları nesneleştirmeden ve insan olduklarını unutmadan habere yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum.”
Hataların dönüştürücü gücü
Peki öz yansıtma yapmaktan neden kaçınıyor olabiliriz? Psikolog Erkent’e göre yaşadıklarımız ile yüzleşmek ve öz yansıtma yapmak, kısa vadede her zaman tatmin edici sonuçlar vermeyebilir. Bazen, öz yansıtma ile yüzleşmek üzücü olabilir. Bu nedenle Erkent, öz yansıtma yapabilmenin cesaret gerektirdiğinin altını çiziyor: “Bir şeyin üzerine düşünürken bu düşüncelerin altından neyin çıkacağını bilmiyoruz. Aynı hayat gibi, mesela dünyaya geliyoruz ama nasıl bir yaşam süreceğimizi bilmiyoruz.”
Öz yansıtma sırasında, belki mesleğimizde yapmış olduğumuz hataları ya da kendimizi geliştirmemiz gereken yönleri görebilir, mesleğimizde etiği pratik olarak nasıl uygulayacağımızı fark etme imkânı bulabiliriz.
Ütücü, meslek hayatında muhabirlikten editörlüğe geçiş sürecinde yaptığı öz yansıtmayı şöyle anlatıyor: “Genellikle haber yazan gazeteci, editörün onun haberini yayına almadan önce çok fazla düzeltme yaparak değiştirdiğini düşünebiliyor. Örneğin ben, Journo haber sitesi için öğrencilik yıllarımda hazırlamış olduğum ilk haberimin, editöre gönderdiğim halinden çok daha farklılaşarak yayına alındığını gördüğümde editörün benden daha deneyimli ve bilgili olduğunu bildiğim için sitem etmemiştim. Journo’ya yazdığım son haberimde ise virgülünün dahi değişmeden haberimin yayınlandığını gördüm. Daha sonrasında da Kapsül’de editörlük yapmaya başladım. Editör tarafından yapılan düzeltmeye isyan etmek yerine yazının yayına giren halini okuyarak nerede yanlış yaptığını görmek daha öğretici oluyor.”
Psikolog Erkent yaptığımız öz yansıtma sonrası ortaya çıkan hatalarımıza da bakabilmenin dönüştürücü bir gücü olabileceğini vurguluyor. “Risk yönetimi, şirketlerde hatayı fırsata çevirdiğimiz yöntemlerden bir tanesi. Geçmişte yaptığımız hatalardan öğrendiklerimiz sayesinde gelecekteki riski minimize etmeye çalışıyoruz. Bu, şirketleri bir adım daha öteye götüren bir şey. Hatanın dönüştürücü gücünü endüstride kullanabiliyorken günlük yaşamımızda hataların dönüştürücü gücünü kullanamıyoruz.”
Hatalara karşı toleranssızlığın, toplumda hatanın “kültürel anlamda kabul edilemez oluşu ile” bağlantılı olduğunu ifade eden Erkent, hata yapmanın son derece doğal olduğunu, hata yaptıkça yeni bir şeyler öğrenebileceğimizi; ancak bunun için hatanın sonunda gelişip büyüyebileceğimizi bizlere gösterebilecek yol göstericilere ihtiyacımız olduğunu belirtiyor. Erkent, bu normların özellikle henüz çocukluk döneminde hayatı tanırken edinildiğini söylüyor “Özellikle, çocuk yetiştiren kişilerin hata konusunda çocuğa karşı yaklaşımı çok önemli. Hata yapmayan, başarılı olan ve az sorun çıkaran çocuklar, anne-babaları tarafından daha çok seviliyor. Bu nedenle çocuk, sevgiye ulaşmak için hatasız olmaya çalışıyor. “Hata yapmanın kötü olduğu” inancıyla büyüyen çocuklar, ilerleyen zamanlarda hata yaptıklarında sevgiye ulaşamayacaklarını düşünerek ve yaptıkları bu hata karşısında neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri için bocalıyor.”
Öz yansıtmanın alternatif gücü
Öz yansıtma, hatalarımızı ya da geliştirebileceğimiz yönlerimizi fark etmenin çok daha ötesinde bir pratik. FemSport’un kurucusu ve gazeteci İrem Sarıkulak, bu platformu kurarken öz yansıtmayı nasıl kullandığını şu şekilde aktarıyor: “FemSport, 2020 yılında kurulan kadın ve toplumsal cinsiyet odaklı çevrimiçi bir spor gazetesi.Platformun kuruluş sürecinde, ‘Kadın odaklı habercilik, okuyucuların dikkatini çeker mi?’ sorusu hep aklımdaydı. Spor haberciliği denildiğinde, genellikle akıllara erkekler için üretilen ve erkek sporculara odaklanan bir habercilik türü geliyor. Bu tip bir alternatif platform kurarken tereddütlerim vardı, fakat daha sonra aldığım destekleyici geri dönüşlerle bu alternatif alanın da okuyucuların ilgisini çekebileceğini gördüm.”
Sarıkulak, FemSport’un kuruluşunun ardında, spor bilimleri alanında yüksek lisans yaptığı dönemde sporda kadın ve toplumsal cinsiyet üzerine oldukça fazla düşünmesinin olduğunu ve bu düşüncelerin kendisini bu platformu kurmaya ittiğini belirtiyor.
Sarıkulak, FemSport’un yanında katkı sunduğu başka bir platformda yazdığı çözüm gazeteciliği haberinin ona bir haber hikayesini farklı bir okuyucu kitlesi için daha ayrıntılı ve derinlemesine yazma konusunda katkı sunduğunu ve farklı platformlara yazar olarak katkıda bulunduğu bu tip deneyimlerinin haber yazılarında içerik kalitesini artırdığını aktarıyor.
Sporcu kadınları merkezine alan ve haberleri kadın gazetecilerin hazırladığı bu tip bir platformun, erkek egemen spor medyası karşısında kendine nasıl yer bulacağını düşündüğünü ifade eden Sarıkulak, FemSport’un ana akım spor medyasıyla karşılaştırıldığında çok daha mütevazi bir yerde kaldığını ve sınırlı bir okuyucu kitlesine ulaşabildiklerini aktarıyor. “FemSport’u kurduğumda, ‘Buradaki haberleri kim okuyacak?’ sorusu soruluyordu. Bu platformda sadece kadınların içerik üreteceğini söylediğimde ise bu alanda haber üretmek isteyen kadınların sayısının düşük olduğuna yönelik yorumlar alıyordum. Bu nedenle, benim de umutsuzluğa kapıldığım zamanlar oldu, fakat FemSport için içerik üretmek isteyen kadın gazetecilere yönelik çağrımıza çok fazla başvurunun geldiğini gördüğümde bu tip bir platformun varlığının mümkün olabileceğini anladım.”
Öz yansıtmanın ne olduğunu bilmek, davranışlarımızda farkındalık geliştirmek ve bol bol öz yansıtma yapmak
Bilinçli Farkındalık (Mindfulness) Eğitmeni ve Profesyonel Koç, Uzman Dr. Eda Uslu hızlı akan hayatın içinde soluklanacak bir alan yaratarak, yavaşlayarak insanın kendine bakabilmesinin, kim olduğu sorusunu kendine sormasının, değerlerinin neler olduğunu bilerek farklı olaylar karşısında hislerini ve davranışlarını değerlendirebileceği bir rutin geliştirebilmesinin öncelikle böyle bir yöntemin, öz yansıtmanın varlığını bilmekle başladığını ifade ediyor. “İnsan doğal olarak tepkilerle yaşıyor ve pek çok davranışı otomatik olarak sergiliyor. Örneğin, araba kullanırken trafikte önümüze aniden bir araba çıktığında elimizi kaldırıp kornaya basarak tepki veriyor, ancak neden böyle yaptığımızı, neden kornaya basarak tepki verdiğimizi düşünmüyoruz. Bunları otomatik olarak yapıyoruz. Belki, durup düşündüğümüzde kornaya basmanın gerek olmadığını anlayabiliriz. Öz yansıtma da zaman içerisinde bunların farkına varabilmemizi sağlıyor. Süreç içinde insan, kendini keşfettikçe bakış açısı gelişiyor. Kendini daha iyi tanıyor. Böylece etrafını da daha iyi tanımaya başlıyor.”
Uslu, haberlerini bir an önce teslim edebilmek için çoğu zaman hızlı hareket etmesi gereken gazetecilerin, öz yansıtmayı nasıl verimli bir şekilde kullanabileceklerini şöyle ifade ediyor “Bir gazeteci, çalışmak istediği konuyu seçtiği anda konunun, ondaki yansımalarını düşünebilir. Bunun için de üzerinde çalıştığı konunun kendisinde uyandırdığı duygu ve düşünceleri keşfetmekle işe başlayabilir. Gazeteci, günlük rutini içerisinde örneğin çevrimiçi yapacağı röportaj öncesinde çayını kahvesini içiyor ise yani rutini bu ise, içeceğini yudumlarken görüşme öncesi nasıl hissettiğini ve görüşme sırasında nasıl daha açık ve alıcı (receptive) olabileceğini düşünebilir. Bu, haberinde farklı bakış açılarını geliştirmesine katkı sağlayacaktır.”
Dünyayı olduğu gibi değil ama olduğumuz gibi algıladığımızı ve bu nedenle gazetecilerin sordukları soruların da kişiliklerinin bir ürünü olduğunu belirten Uslu, gazetecilerin yaptıkları işe merak duygusuyla yaklaşmasının önemini vurgularken da otomatikleşebildiğini söylüyor: “Olaylara kendi penceremizden bakıp kişilere kendi sorularımızı soruyoruz ve ister istemez karşılığında beklediğimiz cevapları alıyoruz. Söylenen her şeyi, kendi penceremizden algıladığımız kadarıyla yansıtabiliyoruz. Bu yüzden açık olmak çok kıymetli. Öz yansıtma da açık ve alıcı olabilmeyi sağlıyor. Böylece yaptığımız işe karşı farklı bakış açıları ve daha güçlü bir kavrayış geliştiriyoruz.”