Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) geçen hafta Türkiye’nin önde gelen avukatlarından Veysel Ok ile gerçekleştirdiği söyleşide (röportajın videosu yukarıdadır) avukat Veysel Ok, Avrupa insan hakları örgütlerinin Türkiye’ye gelerek dava gözlemlemesinin yargılanan gazeteciler için önem arz ettiğini ve psikolojik destek yarattığını ifade etti. Aynı şekilde, uluslararası bu katılımın İstanbul dışında yer alan davalar için de önemini vurguladı.
Müvekkilleri arasında geçtiğimiz günlerde tahliye edilen Alman gazeteci Deniz Yücel’in de yer aldığı Ok, Türkiye’de hukukun üstünlüğünü destekleyen Avusturyalı hakimler, avukatlar ve sivil toplum örgütlerinden oluşan bir koalisyonun Viyana’da düzenlediği basın konferansına konuşmacı olarak katıldı. IPI, kuruluşunun ilk günlerinden bu yana bu koalisyonun üyesi bulunmaktadır.
‘Keyfi Tutuklama ve Hukukun Üstünlüğünün Çöküşü: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Ülkelerinin Pasif Tutumları’ başlıklı basın konferansındaki konuşmacılar Türkiye’de hukunun üstünlüğünü yok sayan ulusal mahkemeleri konu alarak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) buna karşın yeterli tutumu sergilemediğini vurguladılar. AİHM, şimdiye kadar tutuklu gazeteci, ihraç edilmiş avukat ve yargıçlardan gelen başvuruların çoğunun kabul edilebilmesi için önce yurtiçindeki hukuki itiraz yollarının hepsinin tükenmiş olması gerektiği yönünde ısrarcı bir tutum sergiledi.
Aynı panelde avukat Ceren Uysal, Viyana Ağır Ceza Mahkemeleri Başkanı Friedrich Forsthuber ve Ludwig Boltman İnsan Hakları Enstitüsü Bilimsel Direktörü Hannes Tretter de konuşmacı olarak yer aldı.
AİHM hakkında, Tretter mahkemenin ‘ciddi bir ahlaki yükümlülüğünün olduğunu, bundan dolayı önceden gösterdiği başvuru kısıtlamalarından vazgeçip, mahkemeye doğrudan gelen başvuruları kabul etmesi’ gerektiğini söyledi.
Tretter, ‘AİHM, birkaç ‘pilot davada’ örnek hüküm verirse, bu kararlar Türkiye’de diğer bir çok davada emsal olarak uygulanabilir’, dedi ve devam etti, ‘AİHM, geçmişte tutarlı bir tavır sergilemiş ve bazı vakalarda cesur kararlarda bulunmuştur. Ancak bu yeni davalar üzerine yakın zamanda harekete geçilmezse bu, mahkemenin güvenilirliğinin sarsılmasına yol açabilir.’
Anayasa Mahkemesi’nin önünde 112.000 dava var
Hukuki prosedüre göre, Türkiye’de hak ihlallerine itiraz başvurusu yapan gazetecilerin, son çare AİHM’e gitmeden önce Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvuruda bulunmaları gerekiyor. Fakat, AYM’nin önünde şu anda 112.000 dava mevcut. Bu durum, mahkemenin çabuk ve etkili bir hüküm verme ihtimalinin çok zor olduğunu gözler önüne seriyor.
Geçen ay, İstanbul ağır ceza mahkemelerinin Şahin Alpay ve Mehmet Altan davalarında AYM’nin verdiği tahliye kararını uygulamaması, Anayasa Mahkemesi’nin iç hukuktaki üstünlüğü ve tesiri açısından bir çok soruya neden oldu.
Anayasa Mahkemesi kararından doğan kısa süreli zafer, Veysel Ok’un etkili çalışmalarının bir ürünüydü. Ok, aynı zamanda Deniz Yücel, Mehmet Altan ve Ahmet Altan’ın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi başvurularını hazırlayıp sunan avukat.
Yücel için konuşan Ok: Soru, nasıl tahliye edildiği değil. Asıl soru; Deniz neden tutuklandı?
Geçtiğimiz günlerde tahliye edilen Alman gazetesi muhabiri Deniz Yücel’e gelince Ok, ‘bu dava bitmiş değil’ ifadesini kullandı. Yücel’in tahliyesi, Türkiye ve Almanya arasında yapılan olası bir anlaşmanın söz konusu olup olmadığı hakkında bir çok spekülasyona neden olurken Ok, Viyana’da toplananlara davanın henüz bitmediğini anlattı. Yücel’in, halihazırda AİHM’de bir başvurusunun olduğunu söyledi ve ekledi: “Deniz’in neden bu kadar çabuk tahliye edildiği değil, asıl soru; Deniz’in en başta neden tutuklandığı.”
Ok, Yücel’in davasında yapılan birçok hukuk ihlaline de değindi. Özellikle Yücel’in tutuklanmasından tam bir yıl sonra savcının iddianame sunmasına vurgu yapan avukat, on sekiz yıl hapis cezası talep eden iddianamenin sadece üç sayfadan ibaret olduğunu söyledi. Yücel’e karşı sunulan ‘deliller’ arasında, gazetede yazdığı Türkiye’nin Suriye politikasını eleştiren bir makale; PKK örgütünün bir lideri ile yapılan söyleşi; ve idam cezasıyla yüzleşen bir Türk ve bir Kürt hakkındaki fıkraya alıntı yapan bir yazısı bulunuyor. Yücel, halkın çoğunluğunun da tanıdık olduğu bahsi geçen fıkra delil gösterilerek, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek’ ile suçlanıyor.
Deniz Yücel’e karşı gösterilen deliller neredeyse tamamen yazdığı makalelerden oluşuyor. Aralarında Alman gazetesi Die WELT için yazdığı makalelerin de bulunduğu yazıların bir kısmının yayınlama tarihi iki sene öncesine dayanıyor. Türk Basın Kanunu’na göre, iki yıldan eski makalelerin delil olarak sunulması yasal olmadığı halde, bu makalelerden dolayı Yücel on sekiz yıl hapis cezasıyla karşı karşıya.
Bir yıldan beri savcıdan ne cevap ne de görüşme
Basın konferansını takiben IPI ile düzenlenen söyleşi sırasında Ok, Yücel’in dava savcısından tekrar tekrar görüşme talep etmesine rağmen, savcının hem kendisi hem avukat meslektaşlarıyla görüşmekten kaçındığını; bunun yanısıra, Yücel hakkında ellerinde ne gibi bir delil olduğunu açıklamayı da reddettiğini ifade etti. Mahkemelerin de, aynı tutumla, telefonlarına dahi cevap vermeyip, kendisi ve meslektaşlarıyla hiçbir şekilde ortak çalışmadıklarını anlattı.
Mehmet Altan ve Şahin Alpay davalarında verilen kararın alt mahkemelerce uygulanmaması üzerine, Anayası Mahkemesi’nin gelecekteki kararlarının nasıl etkilenebileceği sorulduğunda Ok, ağır ceza mahkemelerinin kanuni ihlalde bulunduğunu ancak AYM’nin rolünün önemli olduğunu ve sorumlu olduğu makamın gerekliliklerini yerine getireceğine inandığını söyledi.
Türkiye’deki diğer gazeteci davaları içinse, uluslararası insan hakları örgütlerinin sadece İstanbul’daki değil; İstanbul dışında yer alan, daha vahim şartlar altında tutulan, hatta bazen işkenceye maruz kalan gazetecilerin davalarını da gözlemlemesi gerektiğini özellikle belirtti.
Türkiye’de tutuklu gazetecilere hukuki destek sağlamanın önemini vurgulayarak, başkanı olduğu Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’ne Anadolu’nun her tarafından başvuran müvekkilleri olduğunu söyledi.
Avukat Ok, uluslararası dayanışmaya katkı sağlayan başta IPI olmak üzere, Article 19 ve Uluslararası PEN gibi sivil toplum kuruluşlarına teşekkür etti ve ‘Haber yapmaktan ve Türkiye’deki duruşmalara gelmekten vazgeçmemeliler. Bunlar hem gazetecilerin psikolojisi açısından, hem de Türkiye’nin yargı sistemine bu davaların dünyaca izlendiğine dair bir mesaj olması açısından çok önemli’ şeklinde konuşarak sözlerini tamamladı.