Read in English

9 Mart Cuma günü, Türkiye’nin önde gelen bağımsız gazete ve gazetecilerine karşı açılan Cumhuriyet davasının altıncı duruşmasına Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) gözlemci olarak katılacak.

Dava sanıklarının bir kısmı önceki duruşmalarda tutuksuz yargılanmak üzere salıverilirken, ikisi de IPI üyesi araştırmacı gazeteci Ahmet Şık ve Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu, “silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım” ve “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma” suçlarından tutuklu yargılanıyorlar.

Şık, hem terör örgütü Kürdistan İşçi Partisi (PKK), hem de yurtdışında yaşayan ve 15 Temmuz darbe girişiminden sorumlu tutulan Fethullah Gülen’in lideri olduğu Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) destekçisi olma suçlamasıyla 433 gündür hapiste tutuluyor.

AKP rejiminin en büyük kritiklerinden Ahmet Şık, en son yazdığı birkaç tweet, makale ve röportaj delil gösterilerek “terör propagandası” yapma suçlamasıyla 29 Aralık 2016’da gözaltına alındı. 2 günlük gözaltının ardından 31 Aralık 2016 günü çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Suç unsuru gösterilenler arasında araştırmacı gazetecinin Türkiye – PKK ilişkileri üzerine yazdığı yazılar; PKK ve Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) örgütlerinin üst düzey yöneticileri ile yaptığı röportajlar yer alıyordu.

Bu, Şık’ın ilk kez muhalif tutumunu bastırmak amaçlı gözaltına alınarak tutuklu yargılanması değil. Daha önce 2011 Mart’ında “Ergenekon” davası kapsamında göz altına alınmış, Gülen’in Türkiye güvenlik güçleri içinde örgütlenmesine ilişkin yazdığı “İmamın Ordusu” kitabı yüzünden darbe girişiminin bir parçası olmaktan yargılanmıştı. (Gülen hareketine başından beri olan eleştirel yaklaşımı, Şık’ın şu anki suçlamalarındaki ironiyi gözler önüne seriyor.)

O dönemde Gülen ile müttefik Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 2011 Avrupa Konseyi’ndeki konuşmasında Ahmet Şık’ın kitabına bomba benzetmesi yaparak, “Bombayı kullanmak suçtur. Bombanın hazırlanmasında kullanılan malzemeleri kullanmak da suçtur,” demişti.

Şık ise, tutuklu geçen bir yılın ardından tutuksuz yargılanmak üzere salıverildiği 12 Mart 2012’de cezaevi çıkışında şunları söylemişti:

“Eksik kalmış adalet bu ülkeye hukuk ve demokrasi getirmeyecek. Sadece benim davamda 5 tutuklu var. 100 civarında gazeteci hala içeride  ve ifade özgürlüğü meselesi sadece gazetecilerin sorunu değil. (Gözaltında) 600 civarında üniversite öğrencisi var… Bunun mücadelesine devam edeceğiz.”

IPI Türkiye Savunu Koordinatörü Caroline Stockford gazeteci Şık için, “Türkiye’nin en etkili araştırmacı gazetecilerinden Ahmet Şık sadece işini yaptığı için 433 gündür hücre hapsinde tutuluyor,” dedi.

“Türkiye’de şu an tutuklu yargılanma sebebi olarak ‘delilleri yok etme veya değiştirme’ ve ‘yurtdışına kaçma’ şüpheleri gösteriliyor. IPI’ın bir çok kez yineledeği gibi, Ahmet’e karşı sunulan deliller arasında yalnızca sosyal medya paylaşımları ile Cumhuriyet için yazdığı makaleler mevcut. Her iki tür delilin de kamuya açık olması sebebiyle ‘değiştirilmesi veya yok edilmesi’ mümkün değil. Şık’a konulacak bir yurt dışı yasağı da gazetecinin ‘kaçma şüphesini’ kolaylıkla ortadan kaldırırdı. Bu nedenle Şık’ın tutukluluğunun devamı için sunulabilecek hiçbir haklı gerekçe yokken, IPI olarak Ahmet’in ve meslektaşı Murat Sabuncu’nun bu haftaki duruşmada serbest bırakılmasını talep ediyoruz.”

Tutukluluk hali adil yargılama sürecini etkiliyor

Ahmet Şık, yıllarca uzatılabilir tutukluluk sürecini tecritte geçiren Türkiye’deki binlerce tutukludan sadece biri. Uzun tutukluluk süreleri, yargılananların hem fiziksel hem psikolojik sağlığına ciddi hasar verirken, hızlı ve etkin bir hukuki çözüm üretimini de son derece olumsuz etkiliyor. Tutukluluk hali “masumiyet karinesi” ilkesini de hiçe sayıyor.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yakın zamanda gazeteciler Mehmet Altan ve Şahin Alpay ‘ın tutuklu yargılanma süreçlerini esas alan başvuruları için bir karar vermesi bekleniyor. IPI, AİHM’in güçlü bir tutum sergileyerek Şık ve Sabuncu’nun davaları dahil olmak üzere takip eden davalara emsal oluşturacak bir karara varmasını umuyor. Aynı zamanda Avrupa hükümetlerini, müttefiki ve önemli ticari ortağı Türkiye üstünde keyfi tutuklamaları durduracak bir baskı mekanizması yaratmaya çağırıyor.

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletlerin tutuklu yargılama sürecini suistimali” üzerine hazırlanmış 2015 yılı raporuna göre; Avrupa Konseyi-Hukuk ve İnsan Hakları Komitesi “tutuklu yargılamanın azaltılması ve uygulamanın suistimalinin ortadan kaldırılması için gerekli önlemlerin alınması” adına üye devletlere çağrıda bulunmuş ve belirtmiştir:

  • Özgürlük hakkına yapılan herhangi bir müdahale, Sözleşme’nin 5. maddesinde tanımlanan izin verilebilir kısıtlamaların sınırlayıcı listesine mutlak uymalıdır;
  • Tutuklu yargılanan kişilerin masum olduğu varsayılır ve buna göre muamele görme hakları vardır;
  • Tutuklu yargılama ve bu uygulamanın kötüye kullanımı, Sözleşme’nin 6. maddesi ile güvence altına alınan davanın adilliği üzerinde güçlü bir etkiye sahiptir.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5 ve 6’ncı maddelerini tekrar tekrar ihlal ediyor ve Olağanüstü Hal’in (OHAL) arkasına saklanarak sözleşmeden doğan yükümlülüklerinin askıya alınmasına mahal veriyor.

Olağanüstü Hal, Venedik Komisyonu’nun eleştirisine rağmen sürüyor

Venedik Komisyonu’nun, Türkiye’de yerel demokrasinin uygulanması konulu 674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) için verdiği Ekim 2017 tarihli yorumunda şu ifadelere yer verdi:

“Otoriter rejimler, iktidarda kalma hedefini gözeterek olağanüstü hal yetkilerini suistimal etmiş, muhalif oluşumları susturmuş, ve insan haklarını genel anlamda kısıtlamıştır… Bu gibi yetkilerin süre, koşul ve kapsamlarına dair konulan belirli sınırlamalar esastır. Devlet güvenliği ve kamu emniyeti ancak hukukun üstünülüğünü bütünüyle kabul etmiş demokrasilerde sağlanabilir.”

Darbe girişiminin üstünden 18 aydan fazla geçmesine rağmen Türkiye bugün hala OHAL’de yönetiliyor. OHAL altında, Türkiye sadece muhalif gazetecilere hukuksuz tutuklamalar uygulamakla kalmayıp, sivil toplumun da etkin işleyişini engelliyor.

Cumhuriyet davası savcısının 9 Mart’taki duruşmada cezai talebini bildirmesi bekleniyor. IPI, bir kez daha İstanbul’daki tüm diplomatik temsilcileri, bu Cuma Silivri’de görülecek duruşmaya gözlemci olarak katılmaya; ifade özgürlüğü ve hukuk devletinin önemi üzerine düşüncelerini paylaşarak Türkiye hükümetinin uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesini, Ahmet Şık ve Murat Sabuncu dahil tutuklu tüm gazetecileri serbest bırakmasını sağlayacak etkili bir baskı oluşturmaya davet ediyor.