Türkiye’de gazetecilerin maruz kaldığı sayısız suç duyurusu, soruşturma ve davalar ülkedeki basın özgürlüğünün geldiği absürt noktanın kanıtı görevini görüyor. 2018’de kurulduğu günden bu yana Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan veya İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un konu olduğu eleştirel haberleri yapan gazetecilerin mahkemelerdeki en yakın takipçisi olmaya kararlı bir tutum sergiledi.
Geçtiğimiz bir kaç ay içinde, İletişim Başkanlığı gazetecilere çeşitli suç duyurularında bulundu. Bunun son örneği, Cumhuriyet gazetesinde Altun’un kiraladığı bir arazide yapılan kaçak yapı iddialarının haberleştirilmesi ardından gazeteci ve editörler Hazal Ocak, Vedat Arık, Olcay Büyüktaş ve İpek Özbey’in terör soruşturması altında ifadeye çağrılması oldu. Cumhuriyet’in haberine göre, İstanbul Boğazı’nda bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait arazi Altun tarafından aylık 258 liraya kiralanmış ve bir duvar ve çardak gibi izinsiz yapılar inşa edilmişti.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), hedef alınan gazetecilerden Hazal Ocak ile konuşarak soruşturma üzerine bilgi aldı. Ocak, “Arazinin Altun tarafından kiralandığını öğrendiğimde, haberi yapmak için araştırırken belgelere ulaştım ve kendisine de sorularımı ilettim ancak bir dönüş olmadı,“ dedi.
Haber aslen basının denetleme rolünün basit bir örneğini oluştururken, kısa sürede durum farklı bir hal aldı. Altun’un şikayeti üzerine bir Cumhuriyet savcısı, haberi yapan gazeteci ve editörlere “kamu görevlisini terör gruplarına hedef göstermekten” soruşturma başlattı. Savcı, bu suçlamaya haberde Altun’un evinin yanında bulunan arazinin adresinin ve bina fotoğrafının paylaşılmasını gerekçe gösterdi.
Ocak, IPI’a “Haber Cumhuriyet‘te yayımlandıktan sonra hakkımda bir linç kampanyası başladı. Türkiye’de yandaş medya dediğimiz basın kuruluşları yalan haber yaptığımı, hatta bunun bilerek yapıldığını, Fahrettin Altun’un hedef alındığını ve hatta kumpas kurulduğunu iddia ettiler,“ diye anlattı ve ekledi:
“Halbuki haber sadece kıymetli bir araziye yapılan kaçak çardak ve şömine haberiydi. Haberim doğru olmasına karşın kimse bunu konuşmadı. Tek yaptığım gazetecilikti, tek amacım da toplumun gerçek ve doğru haber almasını sağlamaktı.”
Kiralık arazi haberlerine erişim yasağı
Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde Doçent Doktor Ceren Sözeri, IPI’a Altun’un bu ve benzeri soruşturmalardaki rolünü ve neden endişe yarattığını anlattı.
Sözeri, “Altun, gazetecilere karşı bu suç duyurularını aslında yapamamalı ancak yapabilir ve yapıyor da” diyerek ekledi: “Kendini cumhurbaşkanı ile tanımlıyor ve tarafsız değil. Kendisi Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkanlığı’nın direktörü fakat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın propaganda memuru gibi davranıyor. O nedenle de, nasıl Erdoğan “cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasını kendisine karşı her eleştiriyi susturmak için kullanıyorsa Altun da kendi otoritesini gazeteciliği susturmak için kullanıyor.”
Cumhuriyet’in haberi, medyada geniş yer tuttu. Haberin yayılmasını önlemek içinse Altun, mahkeme kararıyla kaçak yapı haberini yapan toplam 273 haber sitesindeki haberlere erişim yasağı getirtti. Erişim yasağına gerekçe olarak ise mahkeme amacın “koronavirüsle mücadele döneminde Avrupa ülkeleri başarısız olurken Türkiye’nin başarısını sekteye uğratmak ya da gizlemek” olduğunu belirtti.
Sözeri,“Altun belli ki kendini neyin haber değeri taşıyıp taşımadığını belirlemek konusunda bir otorite olarak görüyor ve hakimler de onu tasdik ediyorlar,” dedi.
Şikayetçinin ismi soruşturma için yeterli
Ocak, Türkiye yargısının gazetecilere karşı davalarda neden bu kadar hızlı davrandığı ve erişim yasağının vakit geçmeden uygulandığı sorularına cevaben doğru noktalara dikkat çekti.
“Mahkumiyet kararları Yargıtay tarafından bozulabiliyor. Anayasa Mahkemesi de yargılanan gazetecinin hak ihlaline uğradığına karar verebiliyor. Ama ilk yargılamayı yapan mahkemeler çoğu kez bunu dikkate almıyor. Maalesef suç duyurusunda bulunan kişinin ismi bazı soruşturmaların açılması için yeterli olabiliyor.”
Ocak’a göre suç duyurusunun aldığı hal şaşırtıcı.
“Kaçak çardak ve şömine haberinden nasıl terör soruşturmasına geldik, hala anlayabilmiş değilim,” diyen Ocak, Altun’un şikayetiyle başlatılan terör soruşturmasının ardından dava açılırsa 5 yıla kadar hapis cezası ile karşı karşıya kalabileceklerini anlatıyor.
Basın İlan Kurumu Altun’un kontrolünde
Altun’un kiralık arazisini haberleştiren gazetecilere karşı yargısal taciz kampanyasını yeni bir hamle takip etti: Cumhuriyet gazetesi Basın İlan Kurumu (BİK) tarafından haber yüzünden 35 gün ilan kesme cezası aldı. BİK, 2018’de Cumhurbaşkanlığı kararı ile İletişim Başkanlığının direkt kontrolüne bağlandı.
Cumhuriyet, BİK kararında haberin “basının haber verme ve ifade özgürlüğünün sınırlarını aştığını“ ve bu nedenle basın ahlak esaslarını ihlal ettiğinin belirtildiğini yazdı. Karar ayrıca haberin gerçeği yansıtmadığını ve kamu yararına olmadığını da gerekçe olarak savunuyor. 35 günlük ilan kesme cezası ise Cumhuriyet için yaklaşık 500.000 Türk Lirası zarara mal olacak.
BİK ve Altun arasındaki ilişkiyi yorumlayan Sözeri, “Altun bunu yapabilecek gücü olduğu için yapıyor. Cumhurbaşkanının gücüne güveniyor ve korunacağını biliyor. Türkiye’de her bir karşıt görüş ‘terörist’ olarak addedilebilir,” diye not etti.
Diğer soruşturmalar yolda
Altun, gazetecilere yeni soruşturmalar açma konusunda da kararlı. Bir diğer yeni örnek, gazeteci, yazar Ragıp Zarakolu’na Artı Gerçek ve Evrensel’de yayımlanan yazısı yüzünden “darbe mesajı vererek Anayasal düzeni hedef almak” suçlaması ile soruşturma başlatılması oldu. Suçlama ise haber başlığında kullanılan görselde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile bir dönem Başbakanlık yapan daha sonra 1960 darbesinde idam edilen Adnan Menderes’in fotoğrafını yan yana kullanılmasına dayandırıldı.
Zarakolu suçlamaları şiddetle reddederken, 1970ler ve 80ler de dahil olmak üzere daha önce pek çok dönem yazıları nedeniyle yargılandığının altını çizdi.
Sözeri’ye göre Zarakolu’ya yöneltilen suçlamalar, hükumet tarafından bu gibi ithamlar üzerinden milli birlik duygusu yaratmak için kullanılıyor.
Sözeri, “Darbe söylentileri toplumsal rıza ve siyasi kutuplaşma yaratmak için bir araç. Zarakolu’nun makalesinde darbeye bir çağrı yoktu fakat bu çok da önemli değil. Başlık ve kullanılan görsel kanıt olarak kullanılmaya yeterli. Türk yargı sistemi büyük baskı altında ve mahkemeler de bağımsız olmaktan çok uzaktalar,” diyerek noktaladı.