Gazetecilik, toplumu bilgilendirme ve gerçekleri sunma amacı taşırken, gazetecilerin kişisel ön yargılarından tamamen arındıklarını söylemek yanıltıcı olur. Gazeteciler olarak bizi ilgilendiren tutkulu hissettiğimiz konularda haberler yapıyoruz. Heyecanlandığımız, üzüldüğümüz veya kızdığımız konuları ele alırken kendi ön yargılarımızı haberlerimize yansıtabiliriz. Buna karşın, gazeteciler olarak daha bilinçli bir şekilde habercilik yapabilmek için farkındalık geliştirebiliriz. Kendi duygusal tepkilerimizi ve ön yargılarımızı anlamak için içe dönük bir çalışma yapmak, daha objektif bir perspektif kazanmamıza yardımcı olabilir.
Çevre ve iklim konularını haberleştiren gazeteci Elif Ünal, kariyerinin ilk yıllarında bianet’te çalıştı. Daha sonra ise Yeşil Gazete’de ekoloji haberleri üzerine yoğunlaştı. Gazetecilik kariyerinin başlarında kendini gazeteciden çok aktivist olarak tanımladığını ve aktivizmin yanında gazetecilik yaptığını ifade eden Ünal, “Gazeteci objektif olmalı” veya “Aktivistten gazeteci olmaz” şeklindeki toplumsal inançların kendisini aktivist olarak tanımlamaya ittiğini söylüyor. İlerleyen zamanlarda bu iki kimliği nasıl benimseye başladığını ise şöyle açıklıyor: “Objektiflik ve tarafsızlık ayrımına baktığımda bir konunun tarafı olmamın, objektif olarak bir haberi aktarmaya engel olmadığını öğrendim. Bu ayrımı fark ettikten sonra etik bir ilkeyi ihlal etmediğimi ve kendime ‘gazeteci’ diyebileceğimi fark ettim.”
Ünal, iklim haberleri yapan bir gazetecinin objektif olabilme açısından avantajlı olduğunun da altını çiziyor: “İklim haberlerinde bilimsel verilere yer veriliyor. Bilimsel veriler iklim değişikliğinin önlenmesi için neler yapılması gerektiğini ortaya koyuyor. Örneğin, fosil yakıtlardan enerji üretiminin sonlandırılması gerektiğini bilim söylüyor. Bu durumda çevreye dair bir devlet politikası konusunda haber yazmam gerekirse, bilimsel verilere haberimde yer vererek devletin enerji politikasını bilimsel veriler eşliğinde yorumlayabiliyorum.”
“Haber kuruluşunun denetleyici rolü son derece önemli”
Gazetecinin kişisel bağlarının olduğu konularda haber yazarken kör noktaları olabileceğini ifade eden Ünal, bu noktada gazetecinin çalıştığı kurumun bir denetleme mekanizması olarak işlev görebileceğini ve gazeteciye rehberlik edebileceğini söylüyor:“Türkiye’de ekolojik yıkıma neden olan farklı holdingler bulunuyor ve ben de gazeteci olarak bu holdinglerin çevre konusundaki görüşlerine yer vermek istemiyorum. Fakat çalıştığım kurum burada denetleyici bir mekanizma haline gelerek neden onların görüşlerine de yer vermem gerektiğini bana pek çok kez hatırlattı.”
Ünal, gazeteciliğin duygusal yıpratıcılığını ise şu sözleriyle aktarıyor. “Haberlerimi ağlayarak yazdığım zamanlar oldu. Örneğin bir yerde termik santral kuruluyor ve daha önce yaptığım haberleri ve termik santralin bölgedeki kanser oranlarını arttıracağını düşünerek üzülüyordum. Ekolojik kaygıyı fazlaca hissettiğim böyle zamanlarda duygusal yükü fazla olan bu tarz haberlere biraz ara vererek ‘soft’ haberler yapmaya yöneliyordum.”
Klinik Psikolog Sıla Kömürcü de gazetecilerin, onları psikolojik olarak zorlayan haberler yaparken tüm süreç boyunca duygularının farkında olarak işlerini yapmalarının önemli olduğunu düşünüyor:“Gazeteciler duydukları yıkıcı ve zorlayıcı haberler karşısında duygularına yer açarak, işlerini farkındalıkla yapabilirler. Haber tamamlandığında ise dönüp duyguları üzerinde çalışabilirler.”Kömürcü ayrıca farklı duygular içinde olmanın, zorlanmanın oldukça insani bir durum olduğunu belirterek öz şefkat pratiklerinin önemine vurgu yapıyor.
Görüşlerini aktarırken “çözüm gazeteciliğine” de değinen Ünal, bu perspektifteki gazeteciliğin, kendisine haberleştirdiği bir konuyu bütünsel olarak inceleme fırsatı sağladığının altını çizerken konuya “çözüm perspektifinden” bakmanın da bazı ön kabullerini “sarstığını” dile getiriyor. Geçen yıl yaptığı bir haber için, Türkiye’de iklim krizi nedeniyle azalan arı popülasyonuna çözüm olarak geliştirilen Bal Ormanları Projesi‘ne odaklanan Ünal, haberi yapmaya karar verdiğinde bu projenin işlevsiz olabileceğine yönelik ön yargıları olduğunu, ancak haberi için yaptığı görüşmeler ve araştırmalar sonucunda bu yargının aksi yönde değiştirdiğini belirtiyor: “Doğaya herhangi bir müdahalede bulunmanın ekolojik dengeyi bozabileceği kanısındaydım. El değmemiş orman sayısının artırılmasının daha önemli olduğunu düşünüyordum. Oysaki projeyi incelediğimde insan eliyle yapılan bu ormanların azalan arı popülasyonu için faydalı olabileceğini düşünmeye başladım.”
Konforlu alanda sofistike haberler yapmak
Çevre, iklim, kültür-sanat ve gazetecilik konularına ilgi duyan ve bu alanlarda haber üreten gazeteci Sakine Orman da gazetecilik hayatına bianet’te başladı. Sonrasında ise pek çok farklı haber sitesinde çeşitli alanlarda yazıları yayınlandı. Orman, iklim haberciliği yaparken sık sık öz eleştiride bulunduğunu fakat bir yandan da kendini suçlu hissettiğini ifade ediyor: “İklim krizi için ne yapmamız gerekiyorsa, tam da onu yapmadığımız için bu konuda haber yapmayı tercih ediyordum. Ekolojik davalar ve çevre tahribatı gibi konularda yazarak üstüme düşeni yapmaya çalışıyordum.”
Orman, kişisel bağlarının bulunduğu diğer konularda neden haber yapamadığını ise şu sözleriyle anlatıyor: “Çevre ve iklim konusuna, bir gazeteci olarak dikkat çekmenin önemli olduğunu düşünüyordum. Bu nedenle bu alanda pek çok haber ürettim, ama benim için önemli olan mülteciler, kadınlar ya da LGBT+’lar gibi diğer alanlarda; yani gazetecilik açısından bazı zorlu alanlarda içerik üretemiyordum. Bu alanlar beni tedirgin ediyordu ve bu nedenle konforlu alanımda sofistike haberler yapmaya çalıştım.”
Gazeteci Orman, kendisine sansür uygulamasına sebep olan iç çatışmayı ise şu şekilde anlatıyor: “Bir Kürt olarak kendimi sansürledim. Kendimin de bu konuda zedelendiğini düşündüğüm için etnik köken konulu haberler yapamıyordum. Kadın odaklı habercilik de aynı şekilde beni kişisel olarak oldukça üzen bir konu olduğu için bunun haberciliğini de yapamadım.”
Orman, bu noktada kurum desteğinin önemine vurgu yaparak travmatik ve hassas konularda haber yapmak isteyen gazetecilerin, deneyimli editörlerden destek alabilmesinin önemli olduğunun altını çiziyor: “Bir haberi yaparken benim etkilenip etkilenmeyeceğim düşünülmedi, kaygılarım giderilmedi. Kendim bir şekilde mücadele etmeye çalıştım. Şu an görebiliyorum ki bu alanlarda çalışmak istiyorsak çalıştığımız kurumların desteği çok önemli.”
Otosansürün psikolojisine değinen Klinik Psikolog Sıla Kömürcü, kişinin bir grup içerisinde fikirlerinin ve düşüncelerinin saygı göremeyeceğini fark ettiğinde onları bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde gizlemesinin muhtemelen kişinin kendi içinde yaşadığı aktif bir çatışmaya da işaret ettiğini belirtiyor. Kömürcü, “kaçınma” davranışının kişinin hayat deneyimleriyle ilgili bir noktaya dokunduğunu ve kişinin kendini keşfetmesi için bir fırsat olduğunu ifade ediyor: “Bilinçli ya da bilinçsiz olarak kaçındığımız durumlar bize ait bir taraf. Kaçınma davranışı, kendimize dair bir şey söylüyor.”
Kişinin kendisine sansür uygularken tamamen güçsüz bir durumda olmadığını ifade eden Kömürcü, bu davranışla mücadele etmek için atılabilecek bazı adımların olduğunu aktarıyor:“Kişilerin kendi yaşam deneyimleri ve geçirdikleri süreçler gazetecilik deneyimi içinde nasıl kesişiyor? Kişi hangi konularda kaçınma davranışına yol açan bir hassasiyet hissediyor? Bu hassasiyet özellikle belli bir tema ya da belli kişiler üzerinde toplanıyor mu? Kişinin kaçınma ve otosansür davranışını fark ettikten sonra bu sorular üzerine düşünebilmesi çok önemli.”
Gazeteci Sakine Orman, farklı haberlerin kendisinde uyandırdığı öfke ve umutsuzluk gibi duygular karşısında kendisini destekleyemediğini ve bu nedenle gazetecilikten uzaklaştığını ifade ediyor: “Konforlu alanda kalmak istedikçe, yazmak istediğim alanda yazamamak beni o konforlu alandan da uzaklaştırdı. Yaptığım işten tatmin olmamaya başladım.”
İkincil travma tehlikesi
Travma Odaklı Psikososyal Destek Ekibi Atölye Çalışmaları Koordinatörü ve Yönetim Kurulu Üyesi Uzman Gelişim Psikoloğu Cansu Sünbül de gazetecilerin duygusal olarak etkilendikleri konularda haber yaparken “ikincil travmaya” maruz kalabildiklerini ifade ediyor.
Sünbül, ikincil travmayı şöyle açıklıyor: “Birincil travmada olayı yaşayan bizzat kişinin kendisidir. İkincil travmada ise kişi, olayı bizzat yaşayan kişiden duyar, okur ya da dinler. İkincil travmada vücudumuz travmaya benzer bir tepki oluşturur. Bu da demek oluyor ki travmayı dinleyen kişi de aslında travmaya maruz kalıyor.”
Sünbül, bu noktada kendisinin de gönüllü olarak çalıştığı Travma Odaklı Psikososyal Destek Ekibi ve benzer destek gruplarının düzenlediği grup oturumlarının, travmaya maruz kalan gazetecilere faydalı olabileceğini aktarıyor.
“Gazeteci kadınlar evrensel olarak ayrımcılığa maruz kalıyor”
Gazetecilik kariyerinin başlarında İngiltere’nin başkenti Londra’da muhabirlik yapan, şu an ise Türkiye’de çalışan serbest gazeteci Ceren Kaynak İskit, sahada çalışan kadın gazetecilerin “evrensel olarak” ayrımcılığa maruz kaldıklarını belirtiyor. Kadınların sesinin duyulmasını önemli bulduğu için kadın odaklı haberler ürettiğini ifade eden İskit, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kadın gazeteciler saygı ve kabul görmek için daha dişli olmak zorundalar ama bence yöntem bu olmamalı. Bu nedenle haberlerimde kadın konusuna yoğunlaşıyorum. Sahada çalışırken, erkek meslektaşlarımdan ‘Benim ekipmanım var, kameram var. Sen kenara çekil’ sözlerini çok duydum. Ekipmanım olmasa bile, bir muhabir olarak benim de haber takibi yapmaya hakkım var.”
Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’nda (CFWIJ) çalışırken bu tip sorunların sadece kendi başına gelmediğini çok daha net gördüğünü aktaran İskit, pek çok kadın gazetecinin işlerini yaparken aynı zamanda bu cinsiyetçi engellemelerle mücadele etmek zorunda kaldığını aktarıyor.
İskit, kadın konularında haber yaparken gazetecilerin “kör noktası” olabilecek bir duruma şu sözleriyle işaret ediyor: “Kadın gazeteciler olarak, kadınların sorunlarıyla alakalı haber yaparken konuya empati ile yaklaştığımız için, bir iddiayı haber olarak nitelendirebiliyoruz. Bu noktada, aldığımız bir bilginin teyit edilmeden paylaşılmaması gerektiğini düşünüyorum.”
14 Mayıs 2023’te yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimleri öncesinde çalıştığı kurumun kendisinden cumhurbaşkanı adaylarından Recep Tayyip Erdoğan’a yakın çevrelerden görüş almasını istediğini belirten İskit, ilk olarak bu konuya ön yargılı yaklaştığını ancak haber için konuştuğu kişilerin gerçekten de konuya dair farklı düşünceleri olduğunu ve ezbere konuşmadıklarını fark ettiğinde şaşırdığını ifade ediyor: “Erdoğan’ın berberi ile röportaj yaptım. Berbere ‘Muhalefet kazanırsa sizce ne olur?’ diye sorduğumda, ‘Yönetimi alan kaldığı yerden devam eder’ dedi. Bu, benim için beklenmedik bir cevaptı. Bunu görmek, bir gazeteci olarak mesleğimi yaparken ön yargılı olmamam gerektiğini bana hatırlattı. Bence gazetecilik mesleğinin en güzel yanı da bu. Hiç beklemediğin bir yerden aldığın beklenmedik bir cevap, farklı düşünmene sebep olabiliyor.”
İskit, bu noktada gazetecilerin insani yönüne vurgu yaparak gazetecilerin de ön yargıları olabileceğini fakat bunu görüp kabul edebilmenin, öz eleştiri yapabilmenin ve gelecekte her kesimden kişilerin fikirlerine daha açık olabilmenin önemli olduğunu vurguluyor.
Psikolog Sıla Kömürcü de gazetecilik mesleğinin insani yönünün fark etmenin gazetecinin ilk adımı olduğunu düşünüyor: “Bu zor bir iş ve ben zor bir iş yapıyorum” diyebilmenin gazetecinin kendisini ve yaşadıklarını kabullenmesinde önemli bir adım olduğunu vurguluyor.
Kömürcü aynı zamanda gazetecinin duyduğu yıkıcı, zorlayıcı olaylar karşısında duygularını fark edip onların varlığını inkâr etmeden onlara yer açabilmesinin bu süreçte önemli olduğunu ifade ediyor: “Kadın bir gazeteci olarak cinsel saldırı mağduru ile görüşeceğinizi varsayalım. Sizin de bu durumdan etkilendiğinizi düşünelim. Gazeteci olarak bu kişiyle görüşmek için röportaja giderken farklı duygular yaşıyor olabilirsiniz. Bu durumda duygularınızın farkında olarak o röportaja gitmeniz, kendinize zorlu duygular karşısında yardım edebilmeniz için ilk adımınız olacaktır.”