Podcast bölümünü dinleyin:

Google Haber Girişimi’nin, komplo teorileri ve yalan haberlerle dolu ABD merkezli internet sitesi InfoWars’a fon sağlamaya karar verdiğini düşünün.

Google’ın InfoWars’u reklam ağlarındaki kara listeye eklemeyi veya güvenilir bir haber kaynağı olmadığı için arama algoritmasında geri sıralara itmeyi reddettiğini düşünün.

Hatta İngilizce “Jew” (Yahudi) ile “LGBTI+” sözcüklerini veya saygın bir gazetecinin ismini arattığınızda Google’ın ilk sırada bariz birer nefret söylemi örneğine yer verdiğini düşünün.

Bunların İngilizce haber ekosisteminde yaşanabileceğini hayal edebilir misiniz?

Muhtemelen hayır. Fakat şu anda Türkiye’de yaşanan tam olarak böyle bir şey: Google, birçoğu dezenformasyon ve propaganda üreten bir dizi partizan medya kuruluşuna, risk altındaki topluluk ve bireylerin tüm uyarılarına rağmen sessizce destek vermekle suçlanıyor.

Ayrıntılara girmeden önce, Google’ın Türkçe arama sonuçlarının İngilizceden ne kadar farklı olduğuna dair bir örnek vereyim.

31 Mayıs’ta Google’da “Yahudi” anahtar kelimesini arattığımda, ilk sırada Yeni Şafak’ın şu köşe yazısı çıktı.

Yusuf Kaplan’ın bu köşe yazısı, antisemitizmin ve nefret söyleminin bir tanımı gibi. Yazının çarpık mantığına ve zehirli söylemine göre “hiçbir şey göründüğü gibi değil” ve “Alman derin devleti de, Japon derin devleti de, Rus derin devleti de, şu ya da bu şekilde Yahudilerin kontrolünde.”

“Küresel Yahudi gücünün” Hindistan’ı bile kontrol ettiğini, insanları “köleleştirmek” için bu “şeytani aklın” şimdi “Amerika’dan Çin’e göçtüğünü” belirten Kaplan, Türkiye’nin onları engellemek için “Osmanlı ruhunu” diriltmesini salık veriyor. “Allah şerlerinden korusun” derken “Korona sonrası süreçte İslam’ın önü açık” diye de ekliyor.

Türkiye’de son günlerde “Yahudi” araması yapan insanlara Google’ın ilk sırada sunduğu şey işte buydu. Bu yazı, görece küçük ve hükûmete yakın bir gazetede yayımlanmakla kalmadı. Google bu yazıya, milyonlarca insana erişebileceği çok daha büyük bir platform sundu.

Türkiye Hahambaşılığı Vakfı / Türk Yahudi Toplumu’nun nefret söylemi ile ilgili genel görüşü şöyle:

“Tarih boyunca nefret söyleminin sadece söylemde kalmayıp zaman içinde varabildiği trajik ve insanlık dışı dönemler dünyanın yaşadığı en karanlık zamanlar olmuştur. Toplum olarak nefret söylemine karşı mücadele vermekte olup özellikle son yıllarda internet ortamında, sosyal medyada bu konunun çok daha önem kazandığını ve etkili bir nefret söylemi yasasının gerekliliğini sürekli vurgulamaktayız. Bundan dolayı da sosyal medyanın çok daha iyi kontrol edilmesi, nefret içeren söylemlerin filtrelenmesi ve yazan kişilerin de caydırılması ve önlenmesi adına kanun yolu ile müdahale edilmesinin şart olduğuna inanmaktayız. Görüşlerimiz nefret söylemine karşı farklı menfaatlerden dolayı tedbir almayan tüm internet ortamı için geçerlidir.”

Google, dezenformasyonla mücadeleye bağlılığını teyit etti

Bu, Google’ın Türkçe arama motorunun üst sıralarını dolduran nefret söylemi içeriklerinin tek örneği değil. Teknoloji şirketlerinin Türkçe içeriklerde nasıl çalıştığına dair araştırmanın bir parçası olarak bu yazıda da andığım çok sayıda örnek topladım. Bu yazıyı hazırlarken Google’a da ulaştım ve görüşlerini sordum.

Konuyla ilgili Google’dan yapılan açıklama şöyle:

“Yanlış bilgilerle başa çıkma taahhüdümüzü dünyanın her yerinde son derece titiz biçimde sürdürüyoruz. İçerik politikalarımız, kullanıcılarımıza ve yayıncı ortaklarımıza olumlu bir deneyim sunmamızda önemli bir rol oynuyor. Google Haberler alanları üzerinde, etnik köken, din, engellilik, cinsiyet, yaş, tecrübe, cinsel yönelim veya kimliğinden dolayı bir bireye veya gruba karşı şiddeti veya tacizi teşvik eden içeriklerin yer almasına izin vermiyoruz. İçerik politikalarımızı ihlal ettiğini tespit ettiğimiz içeriklerin kaldırılmasının yanı sıra sürekli veya ciddi ihlaller olması durumunda, söz konusu siteler için bundan sonra Google Haberler alanları üzerinde yer almama da dahil bazı uygulamalara başvuruyoruz.

Web sitelerini nasıl sıraladığımızla ilgili ölçütlerimizi düzenli biçimde gözden geçiriyoruz ve yaptığımız değişiklikler konusunda şeffafız. Google Aramanın nasıl çalıştığına ilişkin bilgileri burada bulabilirsiniz. Ürünlerimizi geliştirmede ve politikalarımızı uygulamada politik eğilimlerin dikkate alınmadığı bir yaklaşım için büyük çaba harcıyoruz. Sonuçları politik amaçlar için saptırmak işimize zarar verir ve tüm kullanıcılarımıza faydalı içerik sunma misyonumuzla bağdaşmaz. Bazı haber kaynaklarının veya içeriklerin Google News gereksinimlerine veya politikalarına uygun olmadığını düşünüyorsanız, bunları bize buradan bildirebilirsiniz.”

Google’ın bu cevabı, bahsettiğim spesifik örneklere hiç değinmemekle kalmıyor. “Sürekli ve ciddi ihlaller” yapan birçok Türkçe internet sitesinin, “Google Haberler alanları üzerinde yer almamak” bir yana, bu mecraları bugünlerde nasıl olup da domine ettiğini de açıklamıyor.

Üstteki örnek üzerinden gidersek, örneğin Yeni Şafak’ın güvenilir bir yayıncı olarak sicilinin çok zayıf olması Google açısından sürpriz olmasa gerek.

Öncelikle Kaplan’ın yazısı, Yeni Şafak’taki ilk antisemitist içerik değil. Aynı köşe yazarı 2007’de de aynı gazetede “Yahudi’den dost olmaz” diye yazmış, o zaman da Milliyet gibi dönemin ana akım gazetelerinde antisemitizmle suçlanmıştı.

İkincisi, Google buna benzer ihlaller konusunda daha önce defalarca uyarıldı. Sadece ben dahi; dezenformasyon, nefret söylemi, telif hakkı ihlalleri ve algoritmayı yanıltma amaçlı uygulamalar gibi konularda onlarca içeriği son birkaç yılda Google’ın arayüzü üzerinden şikayet ettim. Bu içerikleri üreten medya kuruluşlarından bazıları kendisini “muhalif” olarak tanımlıyor.

Yeni Şafak özelinde ise bu araştırmanın ilk bulgularına yer verdiğim Journo’daki yazıda, sahte bir belgeye dayanan “Atatürk’ü böyle zehirlediler” manşetlerinden bahsetmiştim. Ama mesela bu yalan haber hâlâ ilgili Google aramalarında en üst sıralarda çıkmaya devam ediyor.

Google’ın her dilde içeriklerin kalite kontrolünü yaparak arama sonuçlarına etki eden değerlendiricilerine verdiği “Arama Kalitesi Değerlendirme Rehberi” var. Bu rehber, “uzmanlık, yetkinlik, güvenilirlik ve olumlu şöhret” kavramlarını, yüksek kaliteli içeriğin temel sinyalleri olarak görüyor. Nefret söylemi üretip asılsız bilgilerle insanları aldatmaya veya onlara zarar vermeye çalışan yayıncıların ise “en kötü” sayfaları ürettiğini vurguluyor.

Arama motorunun ötesinde, Google Ads Platformunun Yayıncı Politikaları da nefret söylemi de dâhil “tehlikeli ve aşağılayıcı” içeriklerin yanında reklam gösterilmeyeceğini vadediyor.

Fakat bu yazının devamındaki örneklerde göreceğiniz gibi, birçok Türkçe haber sitesi, tüm bu kuralları açıkça ihlal etmesine karşın, Google’ın arama sonuçlarında üst sıralarda çıkmayı ve reklam altyapısından gelir elde etmeyi sürdürüyor.

Dijital medya, bağımsız gazeteciliğin sığınağı oldu

Öncelikle kişisel bir açıklama ve Türkiye medyasının durumu hakkında özet bir arka plan bilgisi sunayım.

Bir dönem Türkiye’nin en etkili gazetesi olan Hürriyet’te 15 yıl boyunca dijital yayın koordinatörlüğü de dâhil çeşitli görevler aldım. Gazetenin Demirören Medya Grubu’na satılmasından birkaç ay sonra, yeni sahiplik yapısı altında orada bağımsız gazetecilik yapmanın artık mümkün olmadığına hükmedip bu kurumla yollarımı ayırmaya karar verdim.

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’ne göre Demirören, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’ni (AKP) “açıkça destekliyor.” Önceki sahibi döneminde mümkün olabildiğince dengeli bir yayın yapmaya çalışan Hürriyet, Demirören’in satın almasıyla birlikte hızla bir propaganda organına dönüştü.

Bu gazetenin internet sitesi, ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) adayına 2018 haziranındaki cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde “yalancı” diyecek kadar ileri gitti. Sonra, muhalefet siyasetçilerinin ağzından cümleler uydurup büsbütün yalan haber bile yaptı. Buna rağmen muhalefet, 2019 martındaki yerel seçimlerde Türkiye’nin en büyük şehirlerinden çoğunu kazandı.

Demirören’e ait diğer medya kuruluşları da çok farklı bir durumda değil. Örneğin CNN Türk muhalefetin sesini kısmaya devam ederken Erdoğan’ın sesini ise yükselttikçe yükseltiyor. Bu partizan yahut “yandaş” yayın politikası, ana muhalefetin söz konusu kanalı boykot kararı almasıyla sonuçlandı.

Bu şartlar altında Demirören’in medyadaki yeni “amiral gemisi” olan Hürriyet’ten istifa etsem de, kişisel kararımın Türkiye’nin bütünü için pek bir anlamı yok. Medya sorunumuz benden çok çok büyük –hatta Demirören’den de büyük.

IPI’ın 2019 eylülündeki ortak misyon raporunda da belirtildiği gibi, Türkiye’de iktidar, medya kuruluşlarını kapatarak, piyasa dinamikleriyle oynayarak, ekonomik baskılarla veya dostlarına bu şirketleri satın aldırarak medyanın yaklaşık yüzde 95’ini nüfuzu altına aldı.

Ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı olan milletvekili Muharrem İnce, kısa süre önce Haber Global televizyonunda yaşadıkları üzerine bu duruma isyan etmişti. Kanal, İnce stüdyoda konukken canlı yayına ara verip Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasına bağlanmak istemişti. Bunun üzerine stüdyoyu terk eden İnce, “Bütün kanallar Erdoğan’ı gösteriyor. Sovyetler Birliği gibi” demişti.

İnce’nin “tek sesli medya düzeni” diye nitelediği mevcut sistem, Türkiye’de birkaç küçük televizyon kanalı ve gazete dışında eleştirel seslere pek az alan bırakıyor. Sansürlenmesi daha zor ve yayın maliyeti daha düşük olduğu için dijital medya, daha nitelikli haber ve eleştirel yorumlara ulaşmak isteyen vatandaşlar için ana mecra hâline geliyor.

Google, Türkiye’de vatandaşların ve sitelerin temel kaynağı

İşte bu noktada başını Google’ın çektiği ABD merkezli dijital platformların kilit rolü devreye giriyor. Reuters Enstitüsü’nün bir raporuna göre Google’a ait YouTube gibi dijital platformlar, “Türkiye’de muhalif medyanın önemli bir merkezi.” Kurumun anketine yanıt verenlerin yüzde 83’ü bu platformlar üzerinden haber tükettiğini söylüyor.

Türkiye’nin o dönemde en çok okunan haber portalının eski bir yöneticisi olarak, okurların çok büyük bölümünün haber içeriklerine Google yoluyla ulaştığına sizi temin ederim.

Facebook gibi başka platformlara kıyasla Google, yalan haberle mücadelede ve nitelikli gazeteciliğe destek vermekte daha aktif bir şirket olarak algılanıyor.

Google’ın İngilizce sonuç sayfalarına baktığımda ve özellikle ABD ile AB’de kendi kurallarını hızla uyguladığına dair haberleri gördüğümde ben de böyle düşünüyorum.

Yalan haber yapmak, ırkçı içerikler yayımlamak veya algoritmayı aldatarak arama sonuçlarını manipüle etmek gibi uygulamaları İngilizce dillerde yapanlar cezalandırılıyor. Google, arama motorunun yanı sıra, Android ve YouTube’ta da COVID-19 konusu dâhil yanıltıcı içeriklerle mücadele kapsamında hızla yaptırımlar uyguluyor.

Küresel çapta dezenformasyonla böyle mücadele eden Google, bir yandan da GNI İnovasyon Fonu gibi araçlarla, dünyada özellikle küçük yerel medya kuruluşlarını desteklemeye çalışırken takdiri hak ediyor.

Peki, giderek otoriterleşen bir hükûmetin neredeyse tüm medya üzerinde tahakküm kurmaya çalıştığı; dolayısıyla vatandaşlarının demokratik bilgi edinme hakkı açısından başka birçok ülkeye kıyasla daha büyük risk altında olduğu Türkiye’de Google nasıl çalışıyor?

Google inovasyon fonunun tepki çeken kararı

Öncelikle arama devinin, geçen şubatta Demirören Medya Grubu’nu, Google Haber Girişimi (GNI) fonuyla destekleme kararı almasından bahsetmek gerekiyor.

Türkiye’den desteklenecek tek medya kuruluşu olarak Demirören’i açıklayan GNI, internet sitesinde, “Bu fon, ortaklarımızın gelir akışlarını çeşitlendirerek ve/veya okur etkileşimini artırarak sürdürülebilir iş modelleri geliştirmesine imkân sağlayacak” diyordu.

Bunun üzerine Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Google’ın haberlerden sorumlu başkan yardımcısı olan Richard Gingras’a bir açık mektup yazarak, GNI kararının gazeteciler arasında üzüntü yarattığını bildirdi.

Sonuçta Demirören, amiral gemileri Hürriyet’ten, aralarında kıdemli gazetecilerin de olduğu 45 çalışanı henüz ekim ayında sendika üyesi oldukları için kovmuştu. Üstelik yasaları çiğneyerek bu çalışanların tazminatlarını da vermemişti. Konu yargıda.

TGS, mektubunda, “Google’ın tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de partizan bir medya organını değil, bağımsız gazeteciliği desteklediğini görmek isteriz” diyordu. Gingras bu mektuba yanıt vermedi.

Türkiye’den partizan bir medya kuruluşuna doğrudan mali destek sağlanması anlamına gelen ve herkesi şaşkına uğratan GNI kararının yanı sıra Google’ın mevcut Türkiye politikası, kendi kurallarına aykırı içerikler yayımlayan birkaç medya kuruluşuna arama sonuçları ve Haberler uygulamasında iltimas geçiyor.

Google dezenformasyon kaynağı medya kanallarına ceza uygulamıyor 

Bu yorumum, veriye dayalı bir gözlemin sonucu zira geçen marttan itibaren arama sonuçlarını izliyorum. Öncelikle, haber siteleri için büyük önem taşıyan, çünkü bir günde milyonlarca insanı Google üstünden siteye getirebilen “son dakika,” “haberler” ve “koronavirüs” gibi anahtar kelimelere düzenli olarak baktım. Bunu yaparken arama sonuçlarında herhangi bir kişiselleştirme olmasın diye sürekli yeni kurulmuş tarayıcılar kullanıp her şeyi varsayılan ayarlarda bıraktım.

İlk göze çarpan bulgu şuydu: Google Haberler uygulamasında Milliyet ve CNN Türk gibi Demirören kuruluşları istikrarlı bir şekilde koronavirüs aramalarında hep en üstte çıktı. İktidarın zaten medyanın büyük bölümünü tahakküm altında tutan söylemi böylece dijitalde de büyütülürken, bağımsız haber kaynaklarının sesi burada da kısılıyor.

Haberler uygulamasının yanı sıra, Google arama motoru da bugünlerde sık sık resmi veya yarı-resmi iktidar sözcüleri tarafından domine ediliyor. Yine “koronavirüs” anahtar kelimesi örnek verilirse, 11 Mart’taki sonuçlar Sabah ve Akşam gazetelerinin tekelindeydi. Sabah haberleri, Sağlık Bakanlığı ve hastanelerin açıklamalarının ve hatta ilgili Wikipedia sayfasının bile üstündeydi.

Aynı aramayı 5 Nisan’da tekrarladım. Bu kez Google’ın algoritmik olarak derlenen haber karuseli de arama sonuçlarının tepesinde çıktı. Bu karuselde, eğlence odaklı Onedio’yu bir kenara bırakırsak, en önde sunulan iki haber Hürriyet ve Sabah’ındı.

Karuseldeki toplam 10 kaynağın sadece ikisi eleştirel haberciliğe de yer veren Sözcü ve Cumhuriyet gazetelerinindi ve neredeyse hiç trafik getirmeyen son sıralara itilmişti. Üstelik Google onlardan önce iki Demirören sitesini daha sonuçlarda öne çıkarmıştı.

İngilizce’de New York Times ve BBC gibi kuruluşların sayfalarının Google’da öne çıkarılmasıyla gördüğümüz nitelikli gazeteciliğe ve daha küçük yayıncıların da sık sık karuselin ön sıralarında yer aldığı çok sesliliği yansıtan hiçbir örnek Türkçe sonuçlarda yoktu.

Bu durumun Türkiye’de basın özgürlüğü için ciddi bir sorun oluşturduğunu düşünmeye başladım. Bu yüzden araştırmamı biraz daha derinleştirdim ve LGBTI+ topluluğundan eleştirel gazetecilerin isimlerine dek birçok kritik aramada çok sayıda yanıltıcı ve manipülatif içeriğin Google’daki izini sürdüm.

Güncel üç soruna dair üç örnek daha vereyim:

COVID-19 tek sesliliği: İsmi verilmeyen bir Türk şirketinin, “koronavirüsü yok eden milli cihaz” ürettiğini öne süren asılsız haber 11 Mart’ta A Haber’de yayımlandı. O gün Google’da “koronavirüs” araması yapıldığında bu asılsız haber en üstlerde çıkıyordu.

        

Kuleli: ‘Google’ın bugünkü politikası gazeteciliği ve gazetecileri riske atıyor’

Gazetecilerin hedef gösterilmesi: İktidara yakın Sabah gazetesinin 2017’de yayımladığı, Banu Güven ve Erol Önderoğlu gibi saygın gazeteciler ve basın özgürlüğü savunucularını hedef göstererek haberciliği suç hâline getirmeye çalıştığı içerik hâlâ yayında. Bu sözde haber, arama sonuçlarından çıkarılması talebine rağmen Google’da üst sıralarda yer alıyor. Huawei gibi markaların reklamları da Sabah’ın bu haberindeki Google modülünde hâlâ dönüyor.

Aynı sitenin benzer amaçlı, daha güncel bir kara propaganda içeriği ise, Türkiye’nin en popüler gazetecilerinden Fatih Portakal’ı “terörist” diye niteliyordu. Google bu sözde haberi de o gün yüz binlerce kez yapılan “Fatih Portakal” aramalarında en tepeye yerleştirdi. Portakal’ın tek “kabahati,” iktidarın koronavirüsle mücadele önlemlerini eleştirmekti.

Avrupa Gazeteciler Federasyonu (EFJ) Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Sekreteri Mustafa Kuleli, “Google’ın bugünkü politikası Türkiye’de gazeteciliği ve gazetecileri riske atıyor” ifadesini kullandı. Bu platformun “Türkiye’deki partizan medya kuruluşlarına verdiği aşırı desteği” eleştiren Kuleli, “Nefret söylemi, dezenformasyon ve propaganda üretenlere Google’ın hiçbir yaptırım uygulamamasının trajik sonuçları olabilir” dedi.

Yalan haber ve propagandanın ötesinde, iktidara yakın medya kuruluşlarının en büyüklerinin, başka alanlarda da Google’ın kendi kural ve standartlarını sistematik olarak ihlal etmesine rağmen cezalandırılmaması, ABD merkezli şirketin “çifte standard” uygulamakla eleştirilmesine neden oluyor.

Bu eleştirilere göre Google, örneğin ABD’de kurallarını ihlal eden sitelere hızla geçici yaptırımlar uyguluyor veya arama ve reklam platformlarından kalıcı olarak men ediyor. Ama Türkiye’deki partizan medya kuruluşların aynı kuralları ihlal etmesine yıllardır göz yumuyor.

Bu sitelerde, eleştirel gazetecileri ve kırılgan toplulukları hedef alanlar dışında “özgün içerik” pek görmüyoruz. Neredeyse tüm içerikler haber ajanslarından veya diğer sitelerden alınıp başlıkları değiştirilerek tekrar tekrar dolaşıma sokulanlar. Arama motoru optimizasyonu (SEO) amacıyla üretilmiş tık avcısı içeriklerde ise sık sık, upuzun bir metnin içinde yanıt verilmeyen sorulara rastlıyoruz. Bunlar da Google kurallarına aykırı.

Dahası Google, geçen yıl olduğu gibi, Sabah’ın arama sonuçlarını manipüle etmek amacıyla devlete ait sitelere kendi linklerini yerleştirdiği ortaya çıkmasına rağmen hiçbir yaptırım uygulamıyor.

Sonuçta Türkiye’deki kullanıcıların öfkesi, söz konusu medya kuruluşlarından Google’a doğru yönelmeye başlıyor. Ekşi Sözlük’teki “Haber sitelerinin Google’ı çöplüğe çevirmesi” başlığında yapılan onlarca yorum bunun göstergesi. Arama pazarında neredeyse tekel olan Google’ın bu tutumu, nitelikli Türkçe içeriklerin kaybolup gitmesine neden oluyor ve tüm bir ekosistemin bataklığa saplanmasının sebeplerinden biri hâline geliyor.

Nefret söylemi Google’ın yardımıyla paraya tahvil ediliyor

LGBTI+ risk altında: İktidarı destekleyen medya kuruluşlarından bazıları Demirören ve Sabah’tan bile biter. Örneğin Akit’in internet sitesinde, kadınları ve LGBTI+ topluluğu başta olmak üzere çeşitli grupları hedef alan nefret söylemini sık sık görüyoruz. Bu Akit haberleri de hâlâ önemli anahtar kelimelerde Google arama sonuçlarının üst sıralarında çıkıyor.

Son günlerde konuştuğum LGBTI+ aktivistlerinden Google’ı ikiyüzlülükle suçlayanlar oldu. Onur Haftası’nda sayfanın tepesine bir gökkuşağı bayrağı yerleştiren Google, arama sonuçlarının en tepesindeki ise LGBTI+ bireyleri hedefleri gösteren nefret söylemiyle dolu sözde “haberlere” yer vermişti.

Örneğin Onur Haftası’nda “LGBTI+” araması yapanlara, Google en tepede, “toplumun ahlakını bozan sapkın LGBT dernekleri” ifadesiyle başlayan Yeni Akit haberini sundu. Google’ın kendi yayımladığı Trends verilerine göre 28 Haziran’da ise 10 bini aşkın kişi “LGBTI+” araması yaptı ve onlara sunulan ilk haber Yeni Şafak’ın “Türkiye’de sapkın LGBT’yi destekleyen firmalar eşcinselliği meşrulaştırmaya çalışıyor” başlıklı haberiydi.

Google’ın bu aramada oluşturduğu haber karuselinin geri kalan kısmı da nefret söylemi ve propaganda ile doluydu. Hatta alttaki göselde görülebileceği gibi, Yeni Şafak’ın iki kez girdiği nefret söylemi içerikli aynı haber, Google karuselinin hem birinci, hem de üçüncü sırasında öne çıkarılmıştı.

Bu örnekler, Google algoritmasının kırk yılda bir yaptığı bir “hataya” işaret etmiyor. Son dönemde söz konusu medya kuruluşları Google arama sonuçlarının en üst sıralarını sık sık bu tür içeriklerle dolduruyor.

Mesela nisan ayında da Google “LGBTI+” aramasında ilk sırayı neredeyse bir tam gün boyunca Sabah’ın şu sözde haberine vermişti. “Eşcinselliğin sapkınlık olmadığını savunan bazı kesimler eşcinselliği yayma eğilimi gösteriyor” gibi ifadelerin yer aldığı sözde haber, hem nefret söylemine, hem de gazetecilik kılığındaki siyasi propagandaya bir örnekti.

Google, LGBTI+ bireylerde ‘psikolojik yıkıma’ neden olabilir

LGBTI+ topluluklarını hedefleyen nefret söylemine karşı harekete geçmekte çok yavaş davranan Google, kendi video şirketinin bu topluluğu susturması söz konusu olduğunda ise oldukça aceleci görünüyor. Öyle ki LGBTI+ derneklerinin geçen ay Onur Haftası kapsamında YouTube üzerinde yaptığı bir canlı yayın, Google’ın sahip olduğu bu platform tarafından kısa süre sonra “topluluk kurallarına aykırı” denilerek sansürlendi. Etkinlik, Zoom üstünde devam etmek zorunda kaldı.

Türkiye’nin en eski ve yaygın LGBTI+ örgütlerinden olan ve 1994’te kurulan Kaos GL’nin Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar, “LGBTİ+’lara sistematik nefret üreten internet sitelerinin LGBTİ+’lar hakkında bir Google aramasında en ön sırada çıkmasını” eleştirdi. Bunun hem “nefreti yaygınlaştırdığını, hem de nefret ve hedef göstermeye eşlik eden dezenformasyonun, bilginin önüne geçmesine neden olduğunu” belirten Tar şunları söyledi:

“Cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğinizle ilgili araştırma yapan bir genç olduğunuzu düşünün. Karşınıza ilk çıkan bilgiler yalanlar ve hedef göstermeden ibaret olduğunda yalnızlık hissinin yaratacağı psikolojik yıkım çok ağır olabilir. Toplumsal yaşama eşit katılımı engellenen, devlet yetkilileri tarafından sistematik olarak hedef gösterilen bir grubun kendi sözü, kendi deneyimi yerine aslında uluslararası insan hakları hukuku açısından suç da teşkil eden birtakım haber ve yorumların öne çıkartılması hak ihlali silsilesine bir katkı anlamına geliyor. Google’ın reklam politikasında LGBTİ+’ların temel hak ve özgürlüklerini çok daha fazla gözetmesi, reklam vermenin teknik bir süreç olmaktan çıkarak aslında içerikte de temel hak ve özgürlüklerden yana bir tutum alması gerekiyor (…) LGBTİ+ derneklerinin kapatılması, LGBTİ+’ların öldürülmesi, LGBTİ+ olmanın hastalık, suç, günah, sapkınlık ya da sapıklık olduğunu gündelik yayın politikası haline getirmiş ‘gazetelerin’ bu içerikleri Google’da öne çıkarılıyorsa, bu durumda Google’ın kendi çeşitlilik ve içerme politikaları açısından da sorunlar var demektir.”

1993’te kurulan ve Türkiye’nin önde gelen bir diğer LGBTI+ derneği olan Lambdaistanbul’dan aktivist Elif Avcı ise Google’ın öne çıkardığı içeriklere başka örnekler verdi. Avcı şu ifadeyi kullandı:

“Arama kısmına ‘eşcinsel’ yazdığınızda bile ilk gelen öneriler arasında ‘eşcinsellikten nasıl kurtulurum,’ ‘eşcinsellik tövbesi’ gibi sonuçların yer alması pek kabul edilebilir bir şey değil. Bir yandan LGBTI+ Onur Haftası yürüyüşlerine Google pankartıyla katılıp arama motoru görseline gökkuşağı eklemek; diğer yandan da nefret söylemi içeren, homofobik ve transfobik içerikleri paylaşıyor olmak Google için büyük bir çelişki.”

Google’ın yanı sıra birçok uluslararası şirketin, ABD ve AB’de uyguladıkları nefret söylemi politikalarını Türkiye’ye gelince bir kenara bırakmalarını “kesinlikle kabul edilemez” diye niteleyen Avcı şunu ekledi: “Google başta olmak üzere bu tarz uygulamalar yapanlara verebileceğim mesaj, bu konuda her kim onlara tavsiyede bulunuyorsa, o kişileri dinlemeyi bırakmaları ve ayrımcılık karşıtı politikalarını bir an önce Türkiye’de de uygulamaya başlamaları olur.”

Google’ın Türkiye politikası markaları da riske atıyor

Bahsi geçen medya kuruluşlarının manipülatif ve yanıltıcı içerikler yayımlamaları sürpriz değil. Saygın bir bağımsız doğrulama kuruluşu olan Teyit.org’un son dönemde koronavirüs konulu asılsız haberleri gözler önüne seren dosyalarına bir bakmanız yeterli. Sabah, Yeni Şafak ve Akit gibi olağan şüphelileri orada da görebilirsiniz.

Bu medya kuruluşları, bugünlerde Google arama sonuçlarındaki birçok önemli kelimede öne çıkarılmalarının yanı sıra, Google Haberler logosunu da sitelerinde rahatça sergiliyor, Google’ın ifadesiyle onun “ortağı” olduklarını her bir içeriklerinde deklare ediyorlar.

Söz konusu sitelerin birçoğu Google’ın reklam teknolojisi tarafından da destekleniyor. Böylece bu dijital medya holdinglerine kayda değer miktarda bir gelir aktarılırken, en küçükler başta olmak üzere eleştirel haber siteleri bundan mahrum bırakılıyor.

Google bu alanda da şeffaf davranmıyor ve sayıları açıklamıyor ama bu internet sitelerinin devasa trafiği düşünüldüğünde, Amerikan şirketi üzerinden “yandaş” medyaya akan dijital reklam gelirinin milyonlarca lira olduğu kolayca söylenebilir.

Yukarıdaki örneklerin bazılarında da görüldüğü gibi, en “sorunlu” içeriklerin içinde sık sık, Google reklam ağı üzerinden, ulusal ve uluslararası şirketlerin reklamları da çıkıyor. Böylece partizan medya, asılsız haberlerini Google’ın hem arama motoru hem de reklam ağının desteğiyle paraya tahvil ederken şirketlerin marka güvenilirlikleri riske giriyor.

Mesela İspanyol markası Bershka’nın yöneticileri, Akit’in ‘emperyalist Amerika’ya dair komplo teorileriyle dolu şu tür yazılarının içinde, Google altyapısı üzerinden kendi reklamlarının görüntülendiğinin farkında mı?

 

Birçok marka, reklamlarının bu tür içeriklerde yer aldığından haberdar bile değil. Bir İş Bankası yetkilisi, nefret söylemi içeren bir komplo teorisi içeriğinin içindeki reklamı geri çektiklerini bildirdi. Renault Türkiye ise sorumluluk konusunda topu Google’a attı.

Bazı gözlemciler, Google’ın, Türkiye’de iktidar yanlısı medyanın ağır ihlallerini, olası politik sonuçlarından kaçınmak için kasten görmezden geliyor olabileceğini düşünüyor. Sonuçta yakın geçmişte YouTube’u bile yasaklamış bir ülkeyiz.

Türkiye’nin en büyük haber kuruluşlarından bazıları için çalışmış bir dijital medya danışmanı ise Google’ın göz yummasının arkasında siyasiden çok, ticari kaygılar bulunduğu görüşünde. Bu kaynak şöyle diyor: “Söz konusu siteler, yalan haber ve propaganda ile de olsa büyük bir trafik yaratıyor [Google da aracı olarak bu trafikten gelir elde ediyor]. Ayrıca bunlar Google’ın şirketler için sunduğu [pahalı] ürünlerin önemli müşterileri. Bunlara yaptırım uygulamak, Google’ın Türkiye’de çok daha az para kazanmasına neden olabilir.”

İster “seçici cehalet” deyin, isterse “ölçek sorunu,” Google’ın Türkiye’de partizan medya kuruluşlarına yönelik mevcut politikasının kritik bir zamana denk geldiğini ve ABD merkezli şirketin bu yolla ülkede demokrasinin altını iyice oymak isteyenlerin emellerine hizmet ettiğini söylemek mümkün.

Sonuçta Türkiye’de onlarca gazeteci hâlâ hapiste ve 400 bini aşkın internet sitesi engellenmiş durumda. Koronavirüs salgını, basın özgürlüğünü baskı altına almak için yeni bir bahane olarak kullanılırken iktidar bununla da kalmayıp şimdi “sosyal medyayı yasaklamaktan” bahsediyor.

Bir “bilgi salgınıyla” da cebelleştiğimiz bugünlerde demokratik bir toplum Google sonuçlarını sessizce izlememeli. Her yerde, ama özellikle de “tarafsız” olduğunu öne süren dijital platformlarda olgulara dayalı, tarafsız ve nitelikli gazeteciliği güçlü biçimde destekleme ve talep etme zamanı.

Bir Google sözcüsü, 2016’daki ABD başkanlık seçimiyle ilgili arama sonuçlarında yanlışlıkla güvenilmez bir siteye yer verilmesi üzerine şöyle demişti: “Bu olayda kesinlikle doğrusunu yapmadık. Ama algoritmamızı geliştirmek için sürekli çalışıyoruz.”

Demokrasi adına ve siyasi yahut ticari motivasyonlarından bağımsız olarak Google, Türkiye’de de; kullanıcıların, gazetecilerin ve kırılgan toplulukların uyarılarına kulak verip bir an önce “doğrusunu yapmalı.”

Bu makalede dile getirilen görüşler yazara ait olup Uluslararası Basın Enstitüsü’nün görüşlerini yansıtmayabilir.