Önde gelen gazetecilerin, medya yöneticilerinin ve editörlerin oluşturduğu küresel bir basın özgürlüğü ağı olan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Türkiye yetkililerini, 2018 yazında Türk lirasındaki ani düşüşü haber yaptıkları için yargılanan altı ekonomist, köşe yazarı ve gazetecinin yarın görülecek davası öncesi tüm suçlamaları düşürmeye çağırıyor. Duruşma 23 Ekim 10:00’da İstanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Amerikan doları 2018 yılına 3.87 Türk lirası değerinde başladı, ancak Ağustos ayında, siyasi ve ekonomik çalkalanmalar nedeniyle bir Amerikan dolarının değeri 7 Türk lirasına kadar geriledi.

Bu ani düşüşü haber yapan Bloomberg muhabirleri Kerim Karakaya ve Fercan Yalınkılıç, ekonomist ve HALK TV program sunucusu Mustafa Sönmez, TELE1 genel yayın yönetmeni Merdan Yanardağ ve program sunucusu Sedef Kabaş, SolHaber haber portalı köşe yazarı Orhan Aydın, Sermaye Piyasası Kanunu uyarınca Türkiye’nin finansal istikrarını baltalamakla suçlanıyor ve beş yıla kadar hapisle yüzleşiyorlar.

Gazetecilerin yargılaması, Haziran 2019’da Türkiye Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) tarafından yapılan şikayetin ardından başladı.

Bloomberg muhabirleri Karakaya ve Yalınkılıç, 10 Ağustos 2018’de Türk lirasının ani değer kaybının etkilerini ve bankaların buna nasıl tepki verdiğini anlatan makalesi sebebiyle yargılanırken, diğer dört köşe yazarı ve gazetecinin yargılaması ise (Sönmez, Yanardağ, Kabaş ve Aydın) kurdaki şok dalgalanmanın ardından sosyal medyadaki tepki ve yorumları üzerinden yapılıyor.

Davayı, Türk lirasının değer kaybını haber yapan gazetecileri cezalandırmak için tasarlanan, siyasi bir dava olarak nitelendiren IPI Direktör Yardımcısı Scott Griffen; “Hükümetin tartışmadan kaçınarak üzerini kapatmak istediği bu konunun tam anlamıyla kamu yararına olduğu çok açık,’’ dedi. “Bu dava, hükümet çizgisine ayrı düşen haberler yapan gazetecilerin her an hapis cezası ile karşı karşıya olduğunun bir hatırlatması,” diye ekledi.

“Çok önemli medya kuruluşlarında çalışan ve sadece işlerini yaptıkları için yargılanan gazetecilere yönelik bu suçlamaların derhal düşürülmesi çağrısı yapıyoruz.”

Dava, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Mart 2019 seçiminin mitinginde yaptığı bir konuşmada “ekonomik kriz” hakkında haber veya yorum yapanları açıkça hedef almasının ardından açılmıştı. Erdoğan konuşmasında “finans sektörünün içinde olanlar, kalkıp da piyasadan dövizleri toplayıp, döviz yükselecek şöyle olacak böyle olacak gibi provokatif eylemlerin içine giriyorsanız bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz” diyerek BDDK’nın konuyla ilgili yasal adımları attığını belirtmişti.

Ardından savcılık, altı gazetecinin de dahil olduğu 38 sanık hakkında Sermaye Piyasası Kanunu’nda yer alan ”Sermaye piyasası araçlarının fiyatlarını, değerlerini veya yatırımcıların kararlarını etkilemek amacıyla yalan, yanlış veya yanıltıcı bilgi vermek, söylenti çıkarmak, haber ve yorum yapmak veya rapor hazırlamak ya da bunları yaymak ve bu suretle menfaat sağlamak’’ suçlaması ile iddianame hazırladı. İddianame, İstanbul 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 14 Haziran 2019’da kabul edildi.

Bloomberg muhabiri Kerim Karakaya, 20 Eylül 2019’da görülen ilk duruşmada davanın trajikomik olduğunu dile getirdi. Sadece işlerini yaptıklarını ve gazeteci olarak halkı bilgilendirme yükümlülükleri olduğunun altını çizdi.

Dava, ekonominin de dahil olduğu Türkiye’deki hükümetin hassas yaklaştığı konuları haber yapan gazetecileri suturmaya yönelik pratiğin bir başka örneği.

Ülkede diğer pek çok kurum gibi, BDDK da hükümet tarafından kontrol edilerek basın ve ifade özgürlüğünü kısıtlamak için kullanılan bir devlet kurumu olarak görülmeye devam ediyor. COVID-19 salgının getirdiği finansal zorluklar ile mücadele etmek için hükümetin başlattığı ulusal bağış kampanyasına ilişkin sosyal medyada yaptığı açıklamalar sebebi ile FOX TV eski sunucusu Fatih Portakal da BDDK’nın yasal işlem başlattığı isimler arasında bulunuyor. Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), Basın İlan Kurumu (BİK) ve Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) gibi BDDK da, hükümetin basın ve ifade özgürlüğü üzerindeki tam egemenliğini gerçekleştirmek üzere çalışan sözde bağımsız kurumlar arasında önemli rol oynuyor.