Türkiye’nin güneydoğusunda askeri operasyonlarla ilgili yaptığı haberlerin ardından 12 Mayıs 2016’da tutuklanan Kürt gazeteci Nedim Türfent, hapiste 1000 günü geride bıraktı. Aylarca tecritte tutulduktan sonra herhangi somut bir delil olmaksızın Aralık 2017’de Türfent, terör suçlamalarıyla sekiz yıl dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı.

Dava süreci adil yargılanma hakkına dair sayısız ihlallerle doluydu. Türfent, yedi duruşma boyunca mahkemeye getirilmeyen Türfent, video konferans sistemi olan SEGBİS ile bağlanarak Teknik arızalar ve tercüme güçlükleri arasında ifade vermeye zorlandı. 20 tanığın 19’u ifadelerini baskı ve işkence altında verdiğini mahkeme huzurunda itiraf etti. Mahkeme heyeti ise hükmü açıklarken Türfent’in “rahatsızlık verici haberler” yaptığına alıntı yaptı. 19 Haziran 2018’de Erzurum Bölge Adliye Mahkemesi, Türfent’in cezasını onadı. Avukatları 3 Eylül 2018’de Anayasa Mahkemesi’ne itiraz başvurusu yaptı.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), Türfent’in hapishaneden yazdığı ve aslen Hollandalı Gazeteciler Derneği (NVJ) ve basın özgürlüğü grubu olan Ropörtaj’ın ortak yürüttüğü bir proje kapsamında Villamedia.nl’de yayınlanan mektubun Türkçe orijinalini ve İngilizcesini NVJ ile işbirliğinde yayınlamaktadır.

Mektubun tamamını aşağıda okuyabilirsiniz.


Nedim Türfent’ten mektup:

“Türk’ün gücünü göreceksiniz! Ne yaptı lan bu devlet size!” Memleketim Yüksekova’da şantiyeye şafak baskını yapan Türk özel harekat polisi, yarı çıplak ve yüzükoyun yere yatırıp ellerini arkalarından kelepçelediği 40’a yakın Kürt ve Türk işçiye, kulakları sağır edercesine, bu tehditleri savuruyordu. Ben bu işkenceyi görüntüleriyle açığa kavuşturduktan sonra, hem Valilik hem de İçişleri Bakanlığı polisler hakkında jet hızıyla soruşturma başlattı.

Bir parantez açalım; bu soruşturma Ankara’nın tozlu raflarında! Suç işleyenlere kol kanat gerenler, beni kelimenin tam anlamıyla hedef tahtasına koydu. Baskı, saldırı, taciz ve ölüm tehdidi… 2015-2016’daki çatışmalı şehir operasyonları yapılırken de mesleğimi inatla sürdürünce, yani hakikate – erkin en mahrem ve dokunulmaz alanına dokununca, polisler cenaze fotoğraflarını paylaşarak beni alenen ölümle tehdit etti. Gazetecilikten feragat etmedim, 12 Mayıs 2016’da gözaltına alındım. İşçilere reva görülen işkenceye ben de aynı şekilde maruz kaldım. Kamuoyunun yoğun baskısı sonucu beni gözaltına aldıklarını açıklamak zorunda kaldılar. Tutuklandım!

13 ay boyunca iddianame bekledikten sonra, gıyabımda formalite icabı bir yagılama yapıldı. Dosyada haberler dışında, bir takım uyduruk ve kopyala-yapıştır ‘tanık’ beyanları vardı. Bu ‘tanıklar’, beyanların polis zoruyla kendilerine imzalattırıldığını belirtti ve mahkeme huzurunda yaşadıkları işkenceyi anlattı. İddia makamının tüm ‘tanık’ beyanları boşa düştü, suçlamanın mayası tutmadı. Hiçbir somut delil bulunmamasına rağmen, 8 yıl 9 ay ile cezalandırıldım. Mahkeme heyeti ‘trajikomik’ gerekçeli kararında “rahatsız edici haberler yaptığımı” belirtti ve bu muhalif haberler “silahlı terör örgütü üyeliği” için kafi görüldü!

Temyiz için üst mahkemelere başvursak da siyasi iklim ve rüzgarlardan dolayı iç hukuktan bir beklentimiz yok – ki temyiz süreci yılları bulabiliyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) mesuliyet yüklenip bireysel başvurularımızı değerlendirmesi gerekir. Her ne kadar verilen bir ‘hüküm’ olsa da, uygun bir formülün inşaası lazım. İç hukuk engebeli, bol virajlı ve uzun soluklu. Ben de bu mektubu yazdığım 17 Kasım 2018 itibariyle 920 gündür tutukluyum.

Totaliterleşmenin ön günlerindeki ülkemizde, yol temizliğine gazeteciler ile başlandı. İlk safhada da çatışmalı bölgede çalışan Kürt gazeteciler hedef alındı, tutuklandı, cezalandırıldı. Bu cezalar haberlerimizin diyeti olduğu kadar diğer gazetecilere de üryan bir gözdağı. Bugün baskı tüm ülkeyi kuşatmış vaziyette. Bunlar da buzdağının sadece görünen ucu!

Ezcümle, gazeteciliğe yönelik baskının dozajı, topluma yönelik baskının aynası niteliğindedir. Matematiksel bir kesinlik. Tüm bunlara rağmen, demokrasi ve özgürlüklerin varlığından söz etmek akıl karı olmayacaktır. Bir avuç gazeteci kefaretini an be an ödeyerek bu mesleği ayakta ve hayatta tutmaya çalışırken, bizleri yalnız bırakmayan Avrupalı dostlarımıza şükran borcumuzu tarihin belleğine not düşüyoruz.

Son bir dehlize fener tutmak isterim: Hak ve özgürlüklerin hali içler acısı, göz yaşartıcı. Avrupa Birliği (AB), Avrupa Konseyi ve AİHM ise yeterince tepki vermemekte, ‘endişeliyiz’ demekle yetinmekte ve hatta seyirci kalabilmektedir. Avrupa’yı Avrupa yapan demokrasi, hak ve özgürlükler karşısındaki tutumudur. Bu edanın tutarlı ve istikrarlı olması kaçınılmazdır. Bu değerleri kimi ekonomik anlaşma ve mülteci politikasına kurban etmek, AB için kendi ayağına kurşun sıkmakla eş anlamlı olacaktır. En temel ve insani değerler – kırmızı kar yağsa bile – pazarlık konusu edilmemelidir. Bu kuruluşlar ve Avrupa kamuoyunun daha fazla dayanışma ve sonuca endeksli sorumluluk göstermesi elzemdir.

Bizlere bu nefes kanalını sağladığınız için Hollanda Gazetecilik Sendikası’na en yürekten sevgi ve saygılarımızı ve direnen umutlarımızı yolluyoruz. Desteğiniz bizim için can suyudur.

Nedim Türfent

17 Kasım 2018
Van Yükse Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, A-17
Van, Türkiye

 

 

Share