Karikatürist Cem Dinlenmiş için Türkiye’de “ciddi meseleler üzerine mizah yapmak hiç de kolay bir iş değil”. Dinlenmiş’e göre ülkede sosyal ve politik konularla ilgili mizah üretmek her zaman da eğlenceli bir hal almıyor.
Karikatüristler ve çizimleri ülkedeki yazılı basın medya çalışanları kadar hedefte ve sıkça basın özgürlüğünü kısıtlayıcı benzer sıkıntılarla yüzleşiyor: davalar, hapis cezaları, kovulmalar, para cezaları, sansür, online ve hatta fiziksel saldırılar.
Her ne kadar Dinlenmiş, kendinin henüz şahsen hedef alınmadığını söylese de, günlük hayatın kendisi ve bu atmosferde çıkan günlük haberlerin kronikleşen absürtlüğü yetiyor da artıyor bile.
2006’da önce Penguen’de başlayan ve şimdi ise Uykusuz’da devam eden siyasi mizah köşesi “Her Şey Olur”un çizeri Dinlenmiş; “Kendimi bazen aynı şeyleri tekrar tekrar çizerken buluyorum. Örneğin ifade özgürlüğü üzerine karikatürler gibi. Bu hem kalp kırıcı hem de bunaltıcı bir şey,” diyor.
“Hiç bir sebep olmaksızın hapse girip sonra yine sebepsiz serbest bırakılan gazeteciler var,” diyor ve ekliyor: “Bir rutin halini alıyor: Önce Çağlayan’a gidiyorsunuz, sonra Silivri’ye serbest bırakıldıklarını izlemeye – herkes mutlu. Sonra bir bakmışsınız ya bir başkası ya da hatta aynı kişi tekrar cezaevine konuluyor, gazeteci Ahmet Şık ve çizer Musa Kart’ta olduğu gibi.”
Kadınlar tarafından çıkarılan ilk ve tek mizah dergisi Bayan Yanı’nda siyaset ve kültür üzerine mizahi köşe yazan Ezgi Aksoy’a göre ise bu ortamda otosansür kaçınılmaz. “Sekiz sene önce yayına başladığımızda, köşemi genel yayın yönetmenine göndermeden önce yalnızca bir veya iki kere kontrol ederdim. Bugünse, mizah dergilerine olan baskı ve öfke yüzünden, makale ve köşe yazılarımı göndermeden önce an az dört veya beş kere kontrol ediyorum,” diyen Aksoy şunu da ekliyor:
“Artık bazen hala ‘fazla’ gibi duran bazı bölümleri değiştiriyorum.”
2016’da çıkan Güldürme Beni! – Mizah Üstüne Ciddi Söyleşiler adlı kitabın yazarı Melike Eğilmezler Boylan ise sivri dilli mizahın ve ona verilen karşı tepkinin Türkiye’de uzun bir tarihi olduğunu söylüyor. “Türk dili ve kültüründe abes ve mizaha dayalı bir direnme geleneği var. Bu Osmanlı döneminde oynanan Karagöz-Hacivat oyunlarına, hatta daha öncesine Nasreddin Hoca halk hikayelerine kadar giden bir gelenek,” diye belirtiyor Boylan.
“Bu tip direnme kültürü bizim DNA’mızda var, ve günümüz mizahçıları tarafından da bu yaratıcı yollarla kullanılmaya devam ediyor.”
Hakan Bilginer sözü geçen yenilikçi mizahçılardan. Eski Bilişim Teknolojileri mühendisi olan Bilginer, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki The Onion’dan esinlenerek 2009’da Türkiye’deki versiyonu olacak Zaytung’u başlattı. Zaytung’u, kimi zaman gerçeğin kendisinden daha gerçekçi hissettiren mizahi bir haber üreticisi olarak görmek mümkün. Zaytung’un alaycı dille yazılan haber ve başlıkları her ne kadar iş yeri, ilişkiler, spor fanatizmi gibi geniş yelpazede konuları kapsasa da Bilginer’in dediğine göre; “ülke politikleştikçe Zaytung da giderek politikleşiyor.”
Bilginer aynı zamanda şunları ekliyor: “Sıkıntılı zamanlarda, gazete okumanın veya televizyonu açmanın stres ve sinir yarattığı durumlarda insanlar siyasetten uzaklaşıp apolitikleşebiliyorlar. Mizah öfkelenmeden haber takip etmek için bir yol oluşturabiliyor. Mizah ayrıca, fikirlerini ifade etmenin zor olduğu dönemlerde karşı görüş belirtmenin daha güvenli bir yolu da olabiliyor. İnsanlara yalnız olmadıkları hissini ve direnme cesareti verebiliyor.”
Bilginer, Zaytung’un zaman zaman avukatlardan tehditkar mektuplar almasına rağmen henüz platforma karşı bir dava açılmadığını ya da devletin hedefine girmediğini söylüyor. Bunu da daha çok yazar/gazeteci imzası kullanmamalarına bağlıyor: “Bir makale veya karikatüre ismini koyan kişiye baskı uygulamak daha kolay, ancak isimsiz yayınlandığı zaman kime davayı açacaklarını bilmiyorlar.”
Türkiye’de mizahçılar, eleştirel karikatür ve mizah dergilerinin ilk çıktığı 1870’lerden bu yana baskıyla karşılaşıyorlar. Her dönemde “hakaretle” suçlanan karikatürler ya çizerlerini hapse soktu ya da yayınlanan kurumun cezalandırılmasına hatta kapatılmasına sebep oldu. Bu durum Osmanlı döneminde de, seçilmiş hükümetlerin ve askeri cuntaların yönetimindeki Türkiye Cumhuriyet’inde de böyleydi. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan binlerce gazeteci, mizahçı ve hatta sosyal medya kullanıcısına “cumhurbaşkanına hakaretten” dava açmak konusunda oldukça ısrarcı. Bazı siyasi meslektaşları da benzerini yapmayı sürdüryorlar. Örneğin, eski Başbakan Binali Yıldırım İstanbul belediye seçiminde başarısızlıkla sonuçlanan seçim kampanyası hakkında sosyal medyada üretilen espirili grafikleri derlediği bir makalesi yüzünden sol çizgideki Evrensel gazetesine Haziran ayında yeni bir dava açtı.
Hukuki baskının yanı sıra mizahçılar, çoğunluğu hükümet yanlısı medya kurumlarından oluşan ana akım medyanın tetikleyici tepkilerinden ötürü halkın hedefi haline gelme riski taşıyor. Ronî Battê, 2015’te Fransa’nın haftalık mizah gazetesi Charlie Hebdo’ya yapılan terör saldırısına destek gösterdiği için tehdit edilen LeMan karikatür dergisinde çalışıyordu.
“O dönemde [derginin bağlantılı olduğu cafe zinciri] Leman Kültür’de oturup çalışmaktan rahat hissetmiyordum,” diyor şimdilerde karikatürleri Gazete Duvar’da yayınlanan Battê. “Türkiye’de basın, fanatiklerin yoğun baskısı altında.”
Battê ayrıca geçmiş bir olayı, Halil İncesu’nun Mart 2016’da Dünya Kadınlar Günü için çizdiği bir karikatürü de örnek veriyor. Karikatür o dönemde, Türkçe ve Kürtçe yayın yapan ancak daha sonra “terör propagandası” yaptığı gerekçesiyle OHAL kapsamında bir kararnameyle kapatılan Özgür Gündem gazetesinde yayınlanmıştı. İncesu’nun konu olan çizimi, kadına şiddete dikkat çekmeyi amaçlamasına rağmen bazı muhafazakar gruplar tarafından Peygamber Muhammet’i aşağıladığı şeklinde yorumlandı. Ardından Diyarbakır ve Ağrı’da protestocular sokaklara çıkarak karikatüre karşı gösteriler yaptılar.
Bu gibi geri tepmeler her ne kadar her zaman öngörülebilir olmasa da, bazı konuların mizahçıların başını derde sokma ihtimali diğerlerinden daha fazla. “1980’lerdeki tabu, askeri yönetim ve Kemalizmdi,” diyor yazar Eğilmezler Boylan. “Bugünkü siyasi iktidar yönetimindeyse, siyasi iklimin muhafazakarlaşmasıyla yeni tabu din oldu.”
Karikatürist Dinlenmiş, “Osmanlı padişahlarını saygın göstermeyecek biçimde çizmek de başını derde sokabilir,” diyor coşkun bir fanatizmin hakim olduğu Türkiye’de, futbol takımlarının da hassas bir konu olduğunu ekleyerek.
Zaytung kurucusu Bilginer ise “Bizim için hiçbir konu sınır dışı değil. Ancak cumhurbaşkanına hakaret veya din gibi hassas olduğu bilindiği konularda kullanılan dile dikkat etmek zorundasın,” diye belirtiyor.
Türkiye’de mizahçıların karşılaştığı engeller dönemden döneme değişse de, şansları da aynı şekilde döneme göre şekilleniyor. Bağımsız online yayınların ve sosyal medyanın kullanımının artışı geleneksel medyadan daha serbest hissedilen yeni çalışma alanları ve platformlara yol açtı. Ancak ne yazık ki popülerlik her zaman kazanç getirmiyor.
2017’de kapanan LeMan çizeri Battê; “Penguen gibi yayınların abonelerinden çok sosyal medya takipçisi vardı,” diyor. “Ancak sosyal medya çağında telif hakkı ücreti almak hiç de kolay değil. Bildiğim bazı popüler çizerler bile para kazanmak için reklam çizmek zorunda kalıyorlar.”
Türkiye’nin çalkantılı siyaseti mizahçılara bolca malzeme sağlasa da, okuyucu kitlesinde bitkinlik de yaratabiliyor.
“İnsanlar, mizahın otoriter yönetim altında üreyebileceğini düşünebiliyorlar, ancak durum her zaman da öyle olmuyor. Bir şeylerin değişeceğine dair umudun olması şart,” diyor Dinlenmiş. “Canının istemediği, hatta insanların okumadığını düşündüğün anlarda bile çizmeye devam etmek aslında bir tür direniş.”