Bir zamanlar televizyon, insanların dünyayı algılayış biçimini şekillendirmenin, görüşlerini yönlendirmenin ve kişisel dünyalarına hitap etmenin en temel yöntemiydi. Bugün ise nispeten başarılı bir YouTube kullanıcısı, hitap ettiği seyirci sayısı bakımından önde gelen haber programlarıyla rekabet edebilir durumda. Bu gerçeklik, Türkiye gibi televizyon yayıncılığındaki kalitenin önemli ölçüde düşürüldüğü ve tecrübeli gazetecilerin güvenilir haberciliği internete taşıdığı bir ülkede daha da fazla hissediliyor. Mevcut durum göz önünde bulundurulduğunda, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) internet yayıncılığını – yani anlatıyı kontrol edemediği yegane mecrayı – denetim altına alma kararı pek de şaşırtıcı değil.

2018 yılı Mart ayında, AKP’nin teklifi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi, RTÜK’ün sorumluluk alanının internet yayıncılığını da kapsayacak şekilde genişletilmesine karar verdi. Bu kapsamda hazırlanan yönetmelik ise – tam adıyla Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik – Ağustos 2019 itibariyle yürürlüğe girdi. Yeni yönetmelik, internet ortamında yayın yapanların RTÜK lisansı almalarını şart koşuyor ve üretilen içerikleri Üst Kurul’un denetimine tabi kılıyor. Yönetmeliğin görünür hedefi Netflix ve Medyascope gibi isteğe bağlı yayınlar ve özgülenmiş platformlar olmakla birlikte, “özgülenmiş yayın” tanımının belirsizliği, yönetmelik kapsamının ne ölçüde esnetilebileceğine dair soru işaretleri yaratıyor.

Gazeteciler, hukukçular ve konunun hukuki boyutuna hakim uzmanlar, yönetmeliğin gündeme geldiği andan itibaren esas amacına dair endişelerini dile getirdiler. Bunun temel nedeni, internet yayınlarının suç unsuru barındıran boyutlarını ele alan bir yasanın (5651 sayılı ‘İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun’) on yıldan uzun süredir yürürlükte olmasıydı. İfade Özgürlüğü Derneği’nin Temmuz 2019’da yayımladığı “Engelli Web” raporuna göre, 2018 yılı itibariyle bu yasa kapsamında 245,000 internet sitesi ve 150,000 URL engellenmiş bulunuyor. Dolayısıyla yeni yasanın mümkün kıldığı, suçlarla mücadele değil, RTÜK tarafından “ahlaka aykırı” olduğuna karar verilen içeriklerin belirlenmesi ve kaldırılması gibi görünüyor.

RTÜK 1994 yılında, yayın kuruluşlarına kanal ve frekans tahsis etmek, ayrıca yayınların içeriğini denetlemek amacıyla kuruldu. Kuruluşundan bu yana, olabildiğince yoruma açık ‘milli ve kültürel değerler’ ışığında, yayımlanması uygunsuz bulunan içerikleri belirledi, cömertçe uyguladığı yasaklarla tanınır oldu. Üst Kurul kararları, her biri TBMM tarafından altı yıllık sürelerle atanan dokuz üye tarafından alınmaktadır. İki senede bir, üç üye emekli edilir ve parlamento tarafından yeni üyeler görevlendirilir. Üyelerin dağılımı, Meclis’teki dağılımı yansıtır: bugün AKP’nin dört, MHP ve CHP’nin ikişer, HDP’nin ise bir RTÜK üyesi bulunmaktadır. Hükümet yanlısı üyelerin sayıca fazla olması nedeniyle, RTÜK kararları, hükümetin istek ve planlarını yansıtır niteliktedir.

Geçtiğimiz aylarda, hükümetin internet yayıncılığını denetim altına alma planlarının ayyuka çıkmasıyla birlikte, toplumun ilgisi Netflix’in durumu ve Türkiye piyasasında kalıp kalmayacağı üzerine yoğunlaştı. Bu, hükümet yanlısı gazetelerin yönetmelikle ilgili haberleri Netflix üzerinden duyurmasından da kaynaklanıyordu. Örneğin Sabah gazetesi Netflix’i “pedofili, eşcinsellik ve çocuk istismarını normalleştirmek ve masumlaştırmak” ile itham ederken, Akit gazetesi ise platformun yayınlarını “ahlaki terörizm” olarak tanımladı.

Halihazırda RTÜK, yayınları keyfi olarak belirlenen ahlaki standartlar doğrultusunda sansürlemesiyle bilinen bir kurum. Uyguladığı yasaklar, sigara, alkol ve cinsellik üzerine yoğunlaşırken, ayrımcılık ve özellikle kadına karşı şiddeti görmezden gelmekle eleştiriliyor. Dolayısıyla, Üst Kurul tarafından denetlendiği bir senaryoda, Netflix’in oldukça liberal içeriklerinden geriye ne kalacağı endişe konusu. Bununla birlikte, esas rahatsızlık verici unsur, para karşılığı abone olunarak erişilen – ve dolayısıyla Üst Kurul’un kapsamı dışında kalması gereken – içeriklerin, devlet denetimine tabi tutulacak olmaları.

CHP’nin RTÜK üyesi ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici, 8 Ağustos’ta yayınladığı bir açıklama ile Netflix gibi platformlara müdahale etmenin özel alana müdahale niteliği taşıdığı uyarısında bulundu. Açıklamasında Bildirici, “Bu yayınları izlemeyenlerin müdahale talepleri, hiç kimseye abone olanların tercihlerine karışma hakkını vermez,” dedi. “Herkese açık televizyon kanallarının yayınları için daha kapsayıcı kurallar uygulanabilir ama isteğe bağlı yayın hizmetlerine herkesin maruz kalması söz konusu olmadığı için, aynı kapsayıcı kuralların uygulanması korumacılık değil, izleyicinin özgürlük alanına müdahale etmek olur.”

Yönetmeliğin özel hayata müdahale niteliği taşıması oldukça gerçekçi bir sorun. Bununla birlikte, tüm dikkatleri Netflix üzerinde yoğunlaştırmak, yönetmeliğin, Türkiye’de basın özgürlüğü açısından büyük önem taşıyan bağımsız internet gazetecileri üzerindeki etkilerini gözden kaçırmamıza neden oluyor.

Yeni düzenleme doğrultusunda, yönetmelik kapsamına giren tüm yayıncıların lisans almak üzere RTÜK’e başvurmaları gerekiyor. Lisanslı yayıncılar, Üst Kurul’un denetim mekanizmalarına tabi olacaklar. Radyo yayınları için ödenmesi gereken lisans ücreti 10,000 TL olarak belirlenmiş. Bununla birlikte, isteğe bağlı yayın yapan platformların ve video yayını yapanların 100,000 TL tutarında ödeme yapmaları gerekiyor. Bu miktar, özellikle bağımsız yayıncılar için bir araya getirilmesi güç bir meblağ. Hangi yayıncıların yeni yönetmelik kapsamına gireceği kritik önem taşıyor – bu kapsamı belirleyecek yegane unsur ise RTÜK üyelerinin takdiri olacak.

Yönetmelikteki muğlak ifadeler nedeniyle, Türkçe yayın yapan yabancı haber kuruluşlarının durumu da netlik kazanmış değil. Bu haber platformlarının çoğu düzenli olarak video paylaşmakla birlikte, belirli bir yayın akışına sahip değiller. Bu nedenle, “özgülenmiş yayın” kabul edilip edilmeyecekleri meçhul. Bununla birlikte, uluslararası hukuk firması Baker McKenzie, internet sitesinde yayınladığı bir bilgi notunda, “yabancı servis sağlayıcıların ve platformların” Türkiye’de tüzel kişilik kazanmaları, lisans veya yayın izni başvurusunda bulunmaları, vergi ödemeleri ve RTÜK denetimini kabul etmeleri gerekeceği yönünde görüş bildirdi. RTÜK üyesi Bildirici’ye göre bu aşamadan sonra, itirazı bulunan yayın kuruluşlarının yasal yollardan hak mücadelesi vermeleri mümkün olacak.

Bahsi geçen yayınların çoğu, bir dönem Türkiye ana akım medyasının önde gelen gazetecileri olan – ancak geçtiğimiz 10 yılda gazetecilik ilkelerine bağlılıkları nedeniyle işlerini kaybeden – profesyoneller tarafından hazırlanıyor. Bu online platformlar, gerektiğinde hükümeti eleştirmekten imtina etmeyen bağımsız gazetecilerin mesleklerine devam etmelerine olanak tanıyorlar. Haliyle, hükümet için de giderek büyüyen bir rahatsızlık kaynağı durumundalar.

Bu rahatsızlık, hükümet yanlısı düşünce kuruluşu SETA’nın (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) yakın zamanda yayımladığı bir raporda netlikle gün yüzüne çıktı. Bu raporda SETA, Deutsche Welle Türkçe ve BBC Türkçe gibi kuruluşların, AKP hükümeti tarafından sakıncalı görünen olayları (örneğin Gezi Parkı eylemleri gibi) ne şekilde haberleştirdikleri, çalışanlarının daha önceki işleri ve hatta gazetecilerinin attıkları tweetleri inceliyor, birçok yayını adeta hedef gösteriyordu.

Birçok uzman, internet yönetmeliğinin hazırlanmasının ardındaki temel motivasyonun, hükümetin kontrol edemediği bağımsız yayıncıların denetim altına alınması olduğu konusunda uyarıda bulunuyor. Sınır Tanımayan Gazeteciler’in Türkiye temsilcilerinden Erol Önderoğlu’na göre, ülke medyasının yüzde 85’inden fazlası hükümet kontrolü altında. Yabancı haber kuruluşları, bu kurala önemli bir istisna teşkil ediyorlar.

“Mesele şu, SETA raporunda bahsedilen bir takım yayınlar, bağımsız yayınlar, her ne kadar bu siyasi iktidar medyanın tamamını yakınını kontrol etse de, bu mecralar insanlara bilgi ve haber ulaştırmaya başladılar,” diyor Faruk Bildirici. “Bunları istemiyorlar, bunlardan rahatsız oldular.”

Uzmanlara göre RTÜK’ün yönetmeliği geniş yorumlaması halinde, YouTube veya Twitter kullanıcıları da yeni düzenlemelerden etkilenebilecek. Her ne kadar “bireysel iletişim” yönetmeliğin kapsamı dışında tutulmuş olsa dahi, bu kavramın “kişiler arası görsel-işitsel iletişimi sağlama yolu” olarak tanımlanmış olması, sosyal medya mecralarındaki paylaşımların “bireysel iletişim” kapsamında görülmemesi riskini taşıyor.

Eski RTÜK üyelerinden ve yönetmeliği hazırlayan isimlerden Hamit Ersoy, BBC Türkçe’ye verdiği bir röportajda, YouTube hesaplarının da denetime tabi olacaklarını belirtiyor. Ersoy’a göre, gerekli insan gücü ve teknik altyapının kurulması halinde, RTÜK YouTube yayınlarını da denetleyecek. YouTube’dan düzenli yayın yapan farazi bir hesap üzerinden fikir beyan eden Ersoy, “Eğer bu yayında, yayıncılık ilkelerine aykırılık tespit edilirse o zaman RTÜK, YouTube’un kendisini değil ilgili hesabı sorumlu tutar ve o hesaba erişim engellenir,” diyor.

Gazetecilerin ana akım medyada çalışmaya devam edemediği, önemli medya kuruluşlarının satın alındığı, el konulduğu veya susturulduğu bir yayıncılık ortamında, yeni yönetmeliğin internete getireceği kısıtlamalar oldukça endişe verici. Geçtiğimiz dönemde, Freedom House kuruluşunun senelik hazırladığı ‘Dünyada Özgürlük’ raporunda Türkiye’nin  durumu “özgür değil” olarak güncellendi. Ülke hapishaneleri, dünya genelinde en fazla sayıda gazeteciyi barındırma özelliğini taşıyor: IPI verilerine göre 130’u aşkın gazeteci ve medya çalışanı Türkiye’de hapiste. Çok okunan gazetelerin neredeyse tamamının hükümetin yayın organına dönüştüğü bir yayıncılık ortamında, güvenilir bilgiye ulaşmak isteyenlerin dikkati de ister istemez farklı mecralara çevrildi. Reuters Enstitüsü’nün bir raporuna göre, Türkler’in yüzde 40’ı temel haber kaynağı olarak internet platformlarını görüyor. Bununla birlikte anketi yanıtlayanların yüzde 87’si ise, bir önceki hafta kullandıkları temel haber kaynağının internet olduğunu söylüyor.

İnternet haberciliğinin artan popülaritesi, büyük ölçüde saygın gazetecilerin YouTube kanalları, internet siteleri ve Medyascope, T24 veya Bianet gibi platformların parçası olmalarıyla mümkün oldu. Yeni internet yönetmeliği ise, bağımsız gazeteciliğin son sığınağını tehdit eder nitelikte. Bilgiye özgürce erişmek isteyenler için, henüz verilmesi gereken çokça mücadele bulunuyor.