Bağımsız gazetecilik için küresel bir ağ olan Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), bu hafta Türkiye’de meydana gelen yıkıcı depremlerin bilançosunu haberleştiren gazetecilerin tutuklandığına dair çeşitli haberlerin yanı sıra hükümet yetkililerinin bağımsız haberciliğe yönelik tehditlerinin ardından, Türk yetkililerini, depremlere ilişkin gelişmelerin bağımsız medyada yer almasının önüne geçmemeye çağırıyor. IPI ayrıca Türkiye’yi, arama-kurtarma çalışmaları ve kriz zamanlarında kamuoyunu bilgilendirmek açısından hayati iletişim kanalları olan sosyal medya platformlarının üzerindeki tüm kısıtlamaları kaldırmaya çağırıyor.

IPI Direktörü Frane Maroevic, yaptığı açıklamada “IPI küresel ağı, yıkıcı etkisi ortaya çıkmaya devam eden bu korkunç depremlerin kurbanlarıyla dayanışma içindedir. Bu korkunç bir trajedi. Güvenlik riskleri ve oluşabilecek kişisel travmaların arasında depreme dair ölüm ve yıkım haberleri yapan tüm gazetecilere ise desteğimizi ve hayranlığımızı ifade ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Doğal afetlere verilen tepkiler de dahil olmak üzere herhangi bir krizde gazeteciliğin oynadığı kritik rolün hatırlanması gerektiğine dikkat çeken Maroevic, sözlerini şöyle sürdürdü: “Dezenformasyonun önlenmesi ve gazetecilerin kurtarma çabalarını engellememesi gerektiğini anlasak da bağımsız habercilik, halkı ve afetten doğrudan etkilenenleri zamanında bilgilendirmek açısından zaruridir.”

Bu nedenle, ne yazık ki yetkililerin eleştirel medyaya engel olmaya yönelik bilindik çabalarıyla benzer olarak, depremle ilgili haber yapan gazetecilerin tutuklandığına dair açıklamalar ve yaşananların medyada yer almasına yönelik tehditler konusunda giderek daha fazla endişe duyuyoruz. Türk yetkilileri, tüm gazetecilerin ve medya kuruluşlarının depremler sonrasında yaşananları herhangi bir müdahale olmaksızın haberleştirmeye yönelik temel görevlerini yerine getirebilmelerini sağlamaya çağırıyoruz.”

IPI Türkiye Ulusal Komitesi Başkanı ve IPI İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Emre Kızılkaya ise “IPI Ulusal Komitesi adına, bu kötü günlerde meslektaşlarımızın ve ailelerinin güvenliği ve esenliği için derin endişe duyuyoruz. Bu dehşeti tüm ülkeye aktarma görevini üstlenirken gösterdikleri cesareti selamlıyoruz. Tehlikelerle birlikte büyük bir sorumluluk üstleniyorlar. Hükümet, medya çalışanlarını engellemek ve tehdit etmek yerine, görevlerini yerine getirmeye çalışırken onları desteklemeli ve güvenliklerini sağlamalıdır. Serbest bilgi akışı, depreme yönelik kurtarma çalışmalarının da önemli bir parçasıdır” açıklamasında bulundu.

Bağımsız haberciliğe yönelik tehditler

Türkiye ve Suriye’yi sarsan büyük depremleri takip eden günlerde, Türkiye hükümeti, yetkililerin acil durum müdahalelerine ve afet hazırlıklarına yönelik yükselen eleştiri seslerinin ortasında bağımsız medyaya yönelik baskıyı gittikçe artırdı.

6 Şubat 2023 tarihinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) Başkanı Ebubekir Şahin, gazetecileri ve yayıncıları “deprem bölgesindeki arama-kurtarma çalışmalarına zarar veren, paniğe ve dezenformasyona neden olan bilgileri paylaşmamaları” yönünde bir yasal zorunlulukları olduğu konusunda uyardı.

Yayımlanan bazı haberlerin deprem bölgesindeki çalışmaları sekteye uğrattığını öne süren Şahin, sosyal medya hesabında şu ifadeleri kullandı: Art niyetli olarak manipülatif yayın yapan kuruluşları görmezden gelmemiz mümkün değildir.

Cezalar ve yayın durdurma kararlarıyla sürekli bağımsız yayıncıları hedef alan RTÜK, Türkiye hükümeti açısından önemli bir sansür aracı. Kurul, 2021’de Türkiye’nin bazı bölgelerini kasıp kavuran orman yangınlarıyla ilgili haberleri nedeniyle yayıncılara para cezası vermek de dahil olmak üzere, geçmişte yaşanan pek çok felakette ilgili haberleri sansürlemeye çalıştı.

7 Şubat’ta ise Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin güneydoğusundaki yıkıcı depremlerden etkilenen on il için üç aylık bir “olağanüstü hal” ilan edildiğini açıkladığı konuşmasında, depremler hakkında “yanlış bilgiler” yayıldığını öne sürerek “misilleme” tehdidinde bulundu.

Erdoğan, açıklamasında şu ifadeleri kullandı: “Savcılarımız bu tür insanlık dışı yöntemlerle sosyal kaos çıkarmaya tevessül edenleri belirleyip, gereken işlemleri yapıyor. Yalan haberler ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri yakından takip ediyoruz. Gün onlarla tartışma günü değildir. Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız.”

IPI, geçtiğimiz on yıl içinde Türk yetkililerin terör, iç karışıklığı ve dezenformasyon korkusunu meşru eleştirilerde bulunan gazetecileri hedef almak için nasıl araçsallaştırdığını gördü. Yaklaşan seçimler göz önünde bulundurulduğunda, bu trajedinin ve mevcut hükümetin buna müdahalesinin başarılarının ve başarısızlıklarının seçim kampanyası sürecinde siyasetçiler tarafından ele alınacağı açıktır. Bu nedenle IPI, tüm siyasetçileri, gazetecilerin baskı veya sansür olmaksızın işlerini yapmalarına izin vermeye; yetkilileri debu trajedinin, meşru kamusal tartışmayı sınırlamak için kullanılmasına karşı koymaya çağırıyor.

Bugüne kadar bildirilen basın özgürlüğü ihlalleri:

7 Şubat 2023 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, gazeteciler Merdan Yanardağ ve Enver Aysever hakkında, muğlak bir suçlama olan ve geçmişte de gazetecileri hedef almak için kullanılan “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” iddiasıyla soruşturma başlattı. Soruşturmanın, gazetecilerin hükümetin depremlerdeki yetersiz kurtarma ve müdahale operasyonlarına yönelik eleştirileriyle ilgili olduğu belirtildi.

Aynı gün, Evrensel gazetesinin Adana muhabiri Volkan Pekal, Adana Şehir Hastanesi’nin önünde depremzedelerin yakınlarıyla konuşmaya çalıştığı esnada gözaltına alındı. Polis, Pekal’a fotoğraf çekmenin valinin kararıyla yasaklandığını söyleyerek gazeteciyi “hasta mahremiyetini ihlal etmek” ve “izinsiz çekim yapmak” suçlamalarıyla gözaltına aldı. Pekal daha sonra serbest bırakıldı.

Diyarbakır’da ise depremde yıkılan binalardaki arama-kurtarma çalışmalarını takip eden yerel gazeteciler, “olağanüstü hâl” kararı gerekçe gösterilerek polisler tarafından engellendi. Aynı saatlerde gazeteciler Mahmut Altıntaş ve Sema Çağlak Urfa’da, gazeteci Mehmet Güleş ise Diyarbakır’da gözaltına alındı.

Basına yansıyan diğer haberlerde ise Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinde yıkılan bir alışveriş merkezinde ve Rezan ilçesinde yıkılan bir apartmandaki arama-kurtarma çalışmalarını haberleştiren çok sayıda gazetecinin yine “olağanüstü hâl” gerekçe gösterilerek polis tarafından alandan zorla çıkarıldığı, hükümet yanlısı medya kuruluşlarının ise bölgede kalmasına izin verildiği aktarıldı.

Bugün ise İletişim Başkanlığı’nın, hükümet tarafından verilen basın kartına sahip olmayan gazetecilerin deprem bölgelerinde çalışmaya devam edebileceğini doğruladığı belirtildi.

Sosyal medya erişim kısıtlamaları

Son olarak 8 Şubat’ta yerel kaynaklar, öğleden sonra Twitter ve TikTok’a erişimin hükümet tarafından engellendiğini bildirdi. Kapatmalarla ilgili resmi bir açıklama yapılmadı. Ana muhalefet partisi CHP’nin lideri Kemal Kılıçdaroğlu da ekibine ve parti yetkililerine sahadaki koordinasyon çalışmaları için VPN kullanma talimatı verdiğini açıklayarak sosyal medya platformlarının kapatıldığını doğruladı.

Gazetecilerin aktardığına göre, Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı’nın başındaki Fahrettin Altun, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) bant genişliğini kısıtlama yetkisinin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından re’sen verildiğini söyledi.