Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), üyelerimiz Cumhuriyet Genel Yayın Yönetmeni Murat Sabuncu ile araştırmacı-gazeteci Ahmet Şık’ın Cuma günkü duruşmada salıverilmesini sevinçle karşılıyor ancak hukuksuz tutuklu yargılama sürecinin ve yargı sürecindeki diğer ihlallerin ülkenin basın özgürlüğüne vurduğu darbeye dikkat çekmek gerekiyor.
IPI Türkiye Savunu Koordinatörü Caroline Stockford 9 Mart Cuma günü, Türkiye’nin önde gelen bağımsız gazetelerinden Cumhuriyet davasının Silivri cezaevinde görülen 6. duruşmasına gözlemci olarak katıldı. Gece geç biten duruşmada Sabuncu ve Şık tutuksuz yargılanmak üzere salıverildi.
Serbest bırakılma kararı uluslararası gözlemci ve hak savunucularını memnun etmesine rağmen, Stockford davada gözlemlenen hukuki süreç ihlal ve usulsüzlüklerinden dem vurdu.
Stockford, “Aslen hiç tutuklanmaması gereken IPI üyesi Murat Sabuncu ve Ahmet Şık’ın serbest bırakılmasından dolayı çok memnunuz,” ifadesini kullandı. “Fakat Türkiye mahkemelerinin dava konusu gazetecilere adil yargılama sağlayamadığı açık ve bu durum son derece rahatsız edici.”
18 sanıklı davada sanıkların dördü ortalama 16 aydır hapisteydi. Stockford, özellikle mahkeme başkanının duruşma sonunda dava kararını okurken sarfettiği sözlere dikkat çekti. Yerel saatle 22.10’da, mütalaadan yaklaşık iki saat sonra, mahkeme başkanı şu sözleri sarf etti:
“Sanık Murat Sabuncu Boğaz’ı görmek istiyormuş, gitsin görsün. Soner Yalçın ‘Ahmet Şık’ın annesi ermiştir, onu çok üzmeyin’ demiş, üzmeyelim. Kaptanlar gemiyi en son terk eder, Akın Bey burada.”
Başkanın gayri ciddi bu sözleri, Cumhuriyet’e karşı açılan bu davanın göstermelik bir dava olduğu düşüncesini kuvvetlendiriyor. Serbest bırakma kararı ise Cumhuriyet gazetesinin Hakim ve Savcılar Kurulu (HSK)’na Adalet Bakanlığı tarafından dağıtılan bir broşürü haber yapmasından sonra geldi. Cumhuriyet’in haberine göre broşür, dava hakimlerine “örgüt üyeliğinden” veya – Cumhuriyet davasında olduğu gibi – “üye olmamakla beraber terör örgütüne yardımdan” yargılanan sanıklara serbest bırakma kararı vermeden önce HSK’ya başvurmalarını telkin ediyor.
Stockford,“Mahkeme başkanının Cuma günkü tavrı da dahil yaşanan son olaylar, Türkiye’de yerel mahkemelerin tarafsızlığı açısından akıllarda büyük sorular yaratıyor,” dedi. “Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de etkin, tarafsız ve hızlı bir yargı süreci olmadığını resmen tanıması ve Türkiye’den Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gelecek başvuruları engellediği için Köksal davasını tekrar gözden geçirmesi gerektiği konusunda ısrar ediyoruz.”
İfade özgürlüğü; hızlı, etkin ve tarafsız yargılanma; ve şahıs hürriyeti hakları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan temel insan haklarıdır ve Türkiye dahil tüm imzacı devletler tarafından korunması esastır. AİHM ve Avrupa Konseyi’nin bu hakların ihlaline karşı etkin biçimde yaptırım uygulama yükümlülüğü bulunur.
Serbest bırakılmalarına karşın, Şık, Sabuncu ve IPI Yönetim Kurulu üyesi Kadri Gürsel ve diğer Cumhuriyet gazetecileri muhtemel hapis cezalarıyla karşı karşıya. IPI, bu davayı takip etmeyi ve gazetecilerin tüm suçlamalardan aklanmaları talebini sürdürecektir.
Duruşma gözlem raporu
Duruşma; 9 Mart 2018 Cuma sabahı 10.22’de, Silivri cezaevindeki en büyük mahkeme salonunda başladı. Aralarında İsviçre, ABD, Norveç, Finlandiya gibi ülkelerden gelen diplomat ve gözlemcileri barındıran iki yüzü aşkın izleyici duruşma başlamaya yakın yüz metrelik büyük salonun en son sıralarına yerleştirildi.
Hakim, dava dosyasının bir bölümünü oluşturan ve içlerinden birinin bir gün önce, Perşembe günü dosyaya eklenmiş ancak savunmaya gönderilmemiş üç yeni rapordan bahsetti.
Savunma avukatları, davaya konan sanık başı üç avukat sınırına sanık sayısının fazlalığından ve suçlamaların değişen doğasından kaynaklı itiraz ederek savunmalarına başladılar. İtiraz mahkeme tarafından reddedilerek, ilk üç tanığın ifadeleri dinlenmeye başlandı.
Dava savcısı, usul olduğu gibi, davacı tanıklarını sorgulamadı. Mahkeme başkanın yönelttiği soru üzere, ilk tanık Mehmet Faraç hiç bir somut delil sunmaksızın aralıksız 25 dakikalık bir konuşma yaptı. İfadesinde, Cumhuriyet gazetesinde çalışırkenki hikayesine sadık kalarak, editoryal çizginin yıllar geçtikçe değiştiğini, gazetenin laik ve cumhuriyetçi görüşlerinden giderek uzaklaştığını iddia etti. Tanık ayrıca Gülen cemaatiyle ilişkilendirilen Zaman gazetesi ile Cumhuriyet gazetesinin manşetlerinin zaman zaman birbirinin aynı olduğunu iddia etti. İfadede elle tutulur başka hiç bir delil sunulmadı. Faraç bir adım ileri giderek, Cumhuriyet gazetesi Yönetim Kurulu üyesi Hikmet Çetinkaya’nın kızı Bertil Emrah Oder’in, babasının nüfuzunu kullanarak muhalefet Cumhuriyet Halk Partisi’nden (CHP) meclise girmeyi hedeflediğini söyledi. Faraç daha sonra, aynı zamanda Oder’in de eşi olan savunma avukatı tarafından çapraz sorguya çekildi ve iddia çürütüldü.
Hakim iki kez araya girerek tanığın gerçeklere bağlı kalmasını ve savunmanın sorularını kısa ve öz şekilde cevaplamasını hatırlattı. Savunma Faraç’ın ne sebeplerle gazeteden çıkarıldığı üstünde durdu ancak somut cevap alamadı.
Saatler 12.40’ı gösterdiğinde, ikinci tanık, bir dönem Cumhuriyet’te köşe yazarı Leyla Tavşanoğlu’nun ifadesine geçildi. Tavşanoğlu, gazetedeki meslektaşlarının herhangi bir terör örgütüyle bağlantısı olabileceğini düşünmek istemediğini söylerek ifadesine başladı. Tanık, Cumhuriyet çalışanlarından küçük bir grubun 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünden sorumlu tutulan ve Pensilvanya’da yaşayan Fethullah Gülen’i ziyareti hakkında hakim tarafından sorguya çekildi. Tavşanoğlu, bu gezinin bir basın organizasyonu altında yapılan bir seyahat olduğunu, bunun dışında bir önemi bulunmadığını belirtti. Cumhuriyet’te çalıştığı dönemde, belli herhangi bir çizgide, belli siyasi görüşlerde yazılmasının istenip istenmediği sorulduğunda ise Tavşanoğlu böyle bir istekle karşılaşmadığını söyledi.
Mahkemenin çağırdığı tanıklardan sonuncusu “Cumhuriyet Okurları” (CUMOK) derneğinin bir üyesiydi. Gazetenin editoryal yapısı hakkındaki görüşleri üzerinden uzunca konuşan tanık, ifadesinde gazetenin yeteri kadar cumhuriyet ve laiklik destekçisi olmadığı ve Türkiye’de örgüt, tarikat ve diğer gruplara yeterli muhalefeti yapmadığını belirtti. Aynı zamanda tirajındaki düşüşü gazetenin kurucu ilkelerinden uzaklaştığına delil göstermeye çalışarak “Cumhuriyeti savunmayan gazetenin adı Cumhuriyet olamaz” dedi.
Savcı tarafından çağrılan tanıklardan hiç biri iddianamede yer alan “örgüt üyesi olmamakla beraber örgüte yardım etme” suçlamasını destekleyebilecek yeterli somut deliller sunamadı. Tanıklardan ikisi editoryal ve yönetim kurulunun oluşumu hakkındaki basit soruları dahi yanıtlayamadı.
Sanıklar Akın Atalay ve Aydın Engin’e tanık ifadelerindeki tutarsızlıklar ve editoryal yapı hakkında konuşmaları için izin verildi.
Öğlen saat 14.00’da duruşmaya yemek molası verildi, mahkeme daha sonra iki savunma tanığının – Altan Öymen ve Kani Beko – ifadelerini dinlemeye geçti. IPI üyesi Öymen, Cumhuriyet çalışanları ve gazetecilerini uzun süredir tanıdığını ve gazetenin cumhuriyetçi ilkelerinden ve demokrasiden uzaklaşmadığını vurguladı.
İkinci tanık, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Kani Beko ise Cumhuriyet’in itibarını onaylar biçimde gazete için “demokratik hukuk devleti ilkesinin savunucusudur” dedi.
Bir savunma avukatı, Türk Basın Kanunu’nun belirlediği süre kısıtlamalarına uygun zaman dilimi içerisinde gösterilmiş, yasayı ihlal eden bir gazete makalesi bulunsaydı, yetkililerin şimdiye kadar söz konusu makaleyi tanımlamış olması gerektiğine ve makalenin halihazırda gerekli soruları cevaplayacağına dikkat çekti. Avukat, kurum hakkındaki ağızdan dolma iddialarla Gülen cemaati ve silahlı terör örgütü gibi organizasyonlarla ilişkisi olması fikrinin tutarlı ve anlamlı bir delil oluşturmadığının altını çizdi.
Daha sonra savunma, mahkemeden İstanbul 1.Asliye Mahkemesi’nden gelecek Cumhuriyet Vakfı davası kararını beklemesini talep etti, ancak mahkeme mevcut dava sanıklarının suçluluk ya da masumiyetini sözü geçen dava kararının değiştirmeyeceğini söyleyerek reddetti.
Hakim anlamlı olarak, “Bu dava klasik bir ‘terör örgütü üyeliği’ davası değil,” dedi.
Gelinen aşamada daha fazla toplanacak delil kalmadığını kaydeden mahkeme başkanının talebi üzerine, savcı esas hakkındaki mütalaası için süre isterken tutuklu Şık, Sabuncu, Atalay ve Aydoğdu’nun tutukluluk hallerinin devamını istedi.
Savcı mütalaasından sonra söz alan savunma avukatı, tanık olarak dinlenen Faraç’ın ifadesinin kabul edilebilir olmadığını, ifadesinde kadına şiddet üzerine kitap yazdığını belirtmesine rağmen, Cumhuriyet gazetesinden bir kadın muhabirin saçından sürüklediği için çıkarıldığını vurguladı. Baş hakim, bu konuyla ilgili yorumda bulunmadı.
Savunma sekiz avukatın konuşmasıyla devam etti. Avukatlar özellikle gazetenin mal varlığı satışları, yönetim kurulu toplantılarında oy kullanımları, ve artan veya azalan tiraj rakamlarının delil olarak gösterilemeyeceği ve davanın içeriğiyle ilgisi bulunmadığını söyledi. Avukatlardan biri; “Gazetenin mali geçmişine ve günümüzdeki finansal durumuna bu kadar dikkat çekilmesi kurumuna kendisine zarar, rakiplerine ise yarar getirmektedir” dedi.
Üç avukat spesifik olarak tutuksuz yargılamaların gayri meşruluğu ve gazeteci Mehmet Altan ve Şahin Alpay için Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği tahliye kararına rağmen hukuksuz şekilde hala tutuklu yargılanmalarına dikkat çekti.
Avukatlardan biri,“Müvekkillerimizin özgürlük hakkından mahrumiyetine dikkat çekmek istiyorum” dedi. “Altan ve Alpay hakkındaki AYM kararlarına dayanarak, müvekkillerimiz de aynı şekilde haklarından mahrum bırakılmıştır.”
Hakim savunma avukatlarını sık sık durdurarak, duruşmanın aslen 18.00’da sonlanması gerektiğini ve konuyu bir an önce toparlamalarını hatırlattı.
Baş hakim, savunmanın AYM kararları dahil hukuki emsallere dayanarak verdikleri argümanları reddetti. “Biz nasıl kararlar vereceğimizi size soracak değiliz” ifadesini kullandı.
Ardından savunma, kararın belirleneceği ara sırasında dikkate alınması için mahkeme heyetine iki dosya daha sundu. İlk dosya reddedilirken, ikinci dosya incelenmek üzere kabul edildi.
Saat 19.15’te heyet ara karar vermek üzere duruşmaya 21.30’a kadar ara verdi. Saatler 22.20’yi gösterdiğinde mahkeme heyeti Şık ve Sabuncu’nun tahliyesine, Atalay’ın tutukluluğunun devamına karar verdi.