Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), bugün gazeteci Hrant Dink’in cinayetinde kamu görevlilerinin yargılandığı davada beklenen kararın daha fazla ertelenmeden verilmesi çağrısında bulundu. IPI, mahkeme kararının gazetecilere yönelik şiddete karşı cezasızlığın son bulması için güçlü bir mesaj niteliğinde olması gerektiğinin altını çiziyor. IPI ayrıca, Dink cinayeti dosyasındaki yargılama sürecinin uzunluğu ve sorumluların hesap verilebilirliği konusunda da endişesini bir kez daha dile getiriyor.
İlk derece mahkemesinin, 14 yılı aşan yargılama sürecinden sonra, 5 Mart 2021 tarihinde Dink cinayetiyle ilgili bazı kamu görevlilerinin sorumluluğuna ilişkin davada karar vermesi bekleniyordu. Ancak mahkeme heyeti hakimlerden birinin mazeret izni nedeniyle karar duruşmasını 26 Mart 2021’e erteledi.
IPI Direktör Yardımcısı Scott Griffen, “Adaletin yerini bulmasını sağlayacak bir kararı daha fazla ertelenmeden bekliyoruz. Ancak 2007’den bu yana devam eden bu süreç, ne yazık ki polis soruşturmasından mahkeme sürecine kadar çeşitli engeller nedeniyle bir hayli sorunlu geçti. Bu davaya, cezasızlık ve dokunulmazlık döngüsünün kırılması için en üst seviyede öncelik tanınmalı,” dedi.
Türk-Ermeni gazeteci Hrant Dink, 19 Ocak 2007’de kurduğu Türkçe-Ermenice yayın yapan Agos gazetesinin İstanbul ofisinin önünde güpegündüz vuruldu. Dink cinayeti hem yurt içinde hem de yurt dışında büyük öfke uyandırdı.
Yargısal Kördüğüm
Dink için adaletin sağlanması sorunlu ve meşakkatli bir süreç oldu. Cinayetten sonra yapılan çeşitli soruşturmalar, öldürme emrini verenler de dahil olmak üzere cinayetin sorumlularını ve cinayetin nasıl işlediğini ortaya çıkarmak için yeterli olmadı. Yetkililerin cinayetin soruşturmasına yönelik genel kayıtsızlığı ve hatta bazı yetkililerin cinayetin işlenmesine aktif katılım şüphesinin açığa çıkması da tüm süreci soruşturmaların etkinliği ve süresi yönünden etkiledi.
Dink cinayetinin hemen ardından polis, cinayetin şüphelisi 17 yaşındaki aşırı milliyetçi Ogün Samast’ı tutukladı. Akabinde ise iki polis memurunun karakolda Samast’la Türk bayrağı taşırken fotoğraf çektirmesi büyük tepki çekmiş, cinayetteki olası devlet müdahalesine yönelik sorular sorulmasına neden olmuştu.
Cinayet sırasında 18 yaşından küçük olduğundan çocuk mahkemesinde yargılanan Samast, daha sonra kasten öldürme ve ruhsatsız silah taşımaktan 22 yıl 10 ay hapis cezasına çarptırıldı. Söz konusu karar, Yargıtay’ın hükmü onamasının ardından 21 Mart 2012’de kesinleşti. Ancak Samast, cezaların infazına ilişkin yasal çerçeve uyarınca, toplam cezanın yalnızca 15 yılını cezaevinde geçirecekti. Bu durumun gereği, Samast’ın Ağustos 2020’de cezasını tamamlayarak serbest bırakılması beklenirken hapishane gardiyanlarıyla bir kavgaya karışması nedeniyle hapis cezasının uzatıldığı öğrenildi.
Samast’ın yanı sıra Dink cinayetinden sorumlu tutulan başka siviller de yargılandı. Soruşturmanın ilerleyen safhalarında, cinayetin daha büyük örgütlenme ve planlama sonucu gerçekleştiği anlaşıldı. Başlangıçta yargılananlardan sadece üçü suçlu bulunmuş, sanıkların geri kalanı beraat etmişti. Ancak daha sonra Yargıtay’ın kararların bir kısmını bozmasıyla dosyalar yeniden incelenmek üzere ilk derece mahkemesine geri gönderildi.
Dink ailesi ayrıca cinayetin ardından, Dink’in yaşam hakkının ihlali ve yetkililerin cinayet soruşturmasına olan genel yaklaşımı ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. 2010 yılında verdiği kararla AİHM, Dink’in yaşam hakkı ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini ve Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmediğini tespit etti.
Bu sürede, uzun yıllar boyunca devlet görevlilerinin cinayete olası müdahalesiyle ilgili herhangi kapsamlı bir soruşturma yürütülmedi veya dava açılmadı. 2017 yılında, cinayetten tam on yıl sonra, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı aralarında Emniyet Genel Müdürlüğü polis istihbarat birimi, çeşitli il emniyet müdürlükleri ve il jandarma komutanlıklarında çalışan kişilerin de olduğu bir dizi kamu görevlisi hakkında, gerek bazıları için cinayetin önlenmesindeki ihmalleri, gerekse de bazılarının doğrudan cinayeti işleyenlerle olan bağlantılarından dolayı iddianame hazırladı.
Mahkeme daha sonra yargılanan kamu görevlilerin dosyası ile Yargıtay tarafından haklarındaki kararları bozulan sivillerin dava dosyalarını bileştirdi. Sonuç olarak, dava dosyasında 80’den fazla sanık yer aldı. Ancak ilerleyen zamanlarda, sivil sanıklar için kararda zaman aşımı süresinin yaklaşması nedeniyle sivillerin dosyaları tekrardan ayrıldı.
Kamu görevlilerinin yargılandığı davada, savcılık 15 Aralık 2020’de dosyaya ilişkin mütalaasını açıkladı. Mütalaasında savcılık çoğu sanığın cezalandırılmasını talep ederken, bazı sanıkların da beraatini talep etti. Ancak mahkeme, Dink ailesinin avukatlarına savcı mütalaasına ilişkin savunma hazırlaması için yalnızca iki günlük süre tanıdı. Bu durum, mahkemenin dosyayı 2021’e girmeden önce sonuçlandırmak istediği yönünde bir görüşe sebep olup avukatların tepkisini aldı. 2021 yılına sarkan davanın Aralık ve Ocak aylarındaki duruşmalarında mahkeme, sanıkların son savunmalarını dinledi. Tüm bu sürecin sonunda mahkemenin 5 Mart 2021’de, cinayetten 14 yıl sonra kararını vermesi bekleniyordu, ancak duruşma hakimlerinden birinin izinli olması sebebiyle karar duruşması 26 Mart tarihine ertelendi. Yine de, hüküm ne olursa olsun yargı sürecinin tamamlandığını söylemek güç. Gerek hükümlüler, gerek savcı veya Dink ailesi olsun tüm tarafların verilen karara karşı yine yıllar sürebilecek istinafa ve temyize başvurma olasılığı yüksek.
Genel olarak değerlendirmek gerekirse, tüm sürecin bir hayli sorunlu olduğu aşikâr. Cinayetin arkasındaki sorumlu kişilerin kim olduğu belirsizliğini koruyor. Yıllar boyunca bu korkunç suçun failleri bir gruptan diğerine yönlendirildi. Cinayetten sorumlu yetkililerden hesap sorulmasının on yıldan fazla sürmesinin yanı sıra, yetkililerin kendileri için muhtemel sorunlar doğuracağını bildiğinden cinayeti soruşturma konusunda en başından beri isteksiz oldukları anlaşıldı. Dink ailesi ve çok sayıda gözlemci, henüz cinayetten sorumlu herkesin yargılanmadığını ve birçok dosya ile talebin yetkililerce dikkate alınmadığını seslendirmeye devam ediyor. Örneğin, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisi ilgili kişilere ilişkin soruşturmalar ya görmezden gelindi ya da yetkililerin ihmalinden dolayı zaman aşımına takıldı. Yakın zamanda, Dink ailesi bu ihmal nedeniyle tekrardan AİHM’e başvurdu.
Tüm bu gelişmeler, 26 Mart tarihinde verilecek kararının öncesinde adaletin niteliği ve yeterliliği konusunda eleştirilere yol açmaya devam ediyor. Dink ailesi ve hem yerel hem uluslararası toplumdaki tüm paydaşlar, bu korkunç cinayet için yıllar süren bir adalet arayışındalar. “Geç gelen adalet adaletsizliktir” deyimini farklı biraz değiştirecek olursak Dink adına adalet arayanlar soruyor: “Peki gecikmiş ve eksik adalet hala adalet midir?”
Gazeteci olarak Hrant Dink
Dink, Türkiye’deki azınlık haklarıyla ilgili haberleriyle ve Türk-Ermeni ilişkilerinin iyileşmesi üzerine yaptığı çalışmaları ile tanınan saygın bir editör ve gazeteciydi. Gazetecilik yaptığı ortamda her ne kadar düşmanca davranışlarla karşılaşmış olsa da her zaman barış talebini yineledi.
Türkiye’de Ermenilerin tarihiyle ilgili yazıları nedeniyle aşırı Türk milliyetçilerinin hedefi olurken hakkında çok sayıda dava açıldı ve çeşitli tacizlere maruz kaldı. Farklı zamanlarda Türk Ceza Kanunu’nun kötü şöhretli 301. maddesi uyarınca -2008 yılında değiştirilene kadar suç olan- “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla karşı karşıya kaldı. Söz konusu suç, Türkiye’nin AB’ye katılım müzakereleri sonucunda çıkarılmasa da, değiştirilen 301. maddede “Türk milletine hakaret” hala suç sayılmaktadır.
IPI, basın özgürlüğüne olan bağlılığı ve katkısı doğrultusunda, 2007 yılında Hrant Dink’i IPI’nin Dünya Basın Özgürlüğü Kahramanı olarak seçmişti. IPI, kendini basın özgürlüğüne adamış ve yılmaz bir barış destekçisi olan Hrant Dink’i bu vesileyle bir kez daha anıyor.