Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) tarafından yayımlanan “Türkiye’de Bilgi Edinme Hakkının Mevcut Durumu: Hesap Verebilirlik ve Şeffaflık İçin Etkili Bir Araç (Mı?)” adlı rapor,Türkiye’de bilgi edinme hakkının nasıl kullanıldığını, özellikle gazeteciler ve sivil toplum örgütleri (STÖ’ler) perspektifinden incelemeyi amaçlıyor. Raporda, gazeteci ve sivil toplum kuruluşlarının daha önce yapmış oldukları bilgi edinme hakkı başvuruları, aldıkları cevaplar ve karşılaştıkları zorluklar detaylı bir şekilde inceleniyor.
Türkiye’de bilgi edinme hakkı, 2003 yılında kabul edilen 4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ile yasal güvence altına alındı. 2010 yılında bu hak anayasal bir statü kazandı. Kanun, yurttaşlara kamu kurumlarından bilgi talep etme hakkı tanırken, kurumlara da bu talepleri yanıtlama yükümlülüğü getiriyor. Ancak, uygulamada birçok zorluk ve sınırlama mevcut.
Kurumların başvuruları yok sayarak cevaplamamasının yanı sıra kanunun özellikle 7., 8., 25. ve 26. maddelerini istismar ederek başvuruları reddetmeleri de hakkın kullanımının önünde ciddi bir engel oluşturuyor.
Cevaplanmayan veya reddedilen başvurulara itirazları değerlendiren Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu (BEDK) önemli bir merci, ancak bağımsızlığı ve etkinliği tartışmalı. Kanunu özgürlükçü olarak yorumlamadığı çok sayıda kararı var. BEDK’ya sadece posta yoluyla başvurulabilmesi de önemli sorunlar arasında.
CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) sitesi başvuru takibini kolaylaştırmış olsa da günde bir başvuru limiti olması kullanımı kısıtlayan bir engel.
Bu aksaklıklara ve sınırlamalara rağmen, gazeteciler ve sivil toplum örgütlerinin başvurularına tatmin edici cevap aldıkları örnekler de mevcut. Raporda bu olumlu örneklere yer vererek hakkın kullanımını teşvik etmeyi amaçladık.
Raporda, cevaplanmayan başvurular için gazeteci ve sivil toplum üyelerinin açtığı davalardan örneklere de yer verdik, ancak hem maddi hem de manevi son derece külfetli bir yöntem olan yargı yolu, hakkın yaygın kullanımını sağlayacak bir çözüm sunmaktan uzak. Üstelik seneler süren davalar kazanıldığında bile kurumların mahkeme kararlarını uygulamaya direnerek başvuruları cevaplamayı reddettiği örnekler çoğunlukta.
Tüm olumsuzluklara rağmen bilgi edinme hakkının etkin kullanımı, Türkiye’de demokrasinin derinleşmesi ve şeffaf bir yönetim anlayışının yerleşmesi açısından kritik öneme sahip. Gazeteciler ve sivil toplum örgütlerinin bilgi edinme hakkını daha sık kullanmaları bu yolun etkin kılınmasını – dolayısıyla hesap verebilirliği – sağlayacağı gibi, kamusal veriye dayalı haberciliğin ve hak savunuculuğunun gelişmesine de yardımcı olacaktır.