Türkiye’de gazetecilerin karşılaştığı baskı ve şiddetin dozu her geçen gün artmakta ve kadın gazeteciler de bunun sonuçlarını en ağır tecrübeleyenlerden. Özellikle, geçtiğimiz Mayıs ayında protestoların görsel veya işitsel olarak haberleştirilmesini engellemeyi amaçlayan Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından gönderilen bir genelgenin yayınlanmasıyla, kadın gazetecilerin maruz kaldığı fiziksel polis şiddeti ve engellendiği olayların sayısında artış gözlemlendi. Gazetecilikte Kadın Koalisyonu’nun araştırmasına göre, Temmuz ayında Türkiye, araştırma kapsamındaki ülkeler arasında kadın gazetecilere yönelik en fazla fi ziksel saldırının kaydedildiği ikinci ülke oldu. Türkiye’de hemen hemen her gösteri veya protestoda kadın gazetecilerin yerde sürüklenip, itilip kakılıp, hatta darp edilip yaralandığına tanık olmak mümkün. Ayrıca hükümet, kadın gazetecilere yönelik fiziksel saldırıları siyasi bir baskıya dönüştürmekten çekinmiyor: fiziksel şiddeti genellikle bir de gözaltı süreci takip ediyor.
Fakat kadın gazetecilerin maruz kaldığı saldırılar yalnız sokaklarla sınırlı değil. Türkiye’de eleştirel ve bağımsız gazetecilik giderek artan bir ivmeyle çevrimiçi mecralara kayarken, kadın gazetecilerin bu dijital platformlardaki varlığı da giderek kırılganlaşıyor. Kadın gazetecilerin dijital platformlarda siber zorbalık, taciz ve istismarın birincil hedefi olması, onların fiziksel ve psikolojik güvenlikleri konusunda büyük endişeler doğurmakta. Türkiye’de kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi taciz, çoğunlukla nefret söylemlerinin, ataerkil ve kadın düşmanı bir tonla hakaret biçimini almasıyla gerçekleşiyor.
Türkiye’de kadın gazeteciler, haber ürettikleri ve paylaştıkları medya kuruluşlarından özel hayatlarına kadar çok çeşitli konularda çevrimiçi tehditlerle karşı karşıya kalıyor. Kadın gazeteciler internette karalama ve hakaretlere maruz kalmalarının yanı sıra günümüzde artık kişisel bilgilere internetten rahatlıkla ulaşılabilmesiyle kişisel telefonları üzerinden de saldırıya uğruyor ve tehdit ediliyorlar. Ayrıca kadın gazetecilere yönelik tehditler sadece onları değil, aile üyelerini ve akrabalarını da hedef alıyor.
Çevrimiçi tacizler, genellikle, kadın gazetecilerin özel yaşamını hedef alan şahsi ve anonim hesaplar tarafından gerçekleştiriliyor. Daha önce Agos, T24 ve Radikal gibi çeşitli haber kuruluşlarında çalışan ve internette tacize uğrayan ve IPI’a konuşan serbest gazeteci Eylem Yılmaz, son zamanlarda tecavüz tehditlerinin arttığını söyledi ve son deneyimlerini paylaştı: “Bazı sosyal medya platformlarında numaram paylaşılmış. Bunun yapıldığı yer Rusya’ya ait ‘flört’ için kullanılan bir platform. O arama ve mesajları, dava açacağım ve kim olduğunu bulacağım, diyerek yaptığım duyurunun ardından durdurabildim. Hâlâ zaman zaman mesajlar geliyor… Tecavüz tehditlerine kadar tutun, birçok sözlü şiddet ve tacize maruz kalıyorum.”
Çevrimiçi taciz ve suistimaller, belirli haber içeriğini hedef alan siyasi güdümlü trol gruplar tarafından organize saldırılar şeklinde de gerçekleştirilebiliyor. Çoğu durumda, radikal siyasi gruplar tarafından açılan anonim hesaplar, özellikle hükümeti açıkça eleştiren kadın gazetecileri hedef alıyor ve bu tacizleri gazetecileri sindirmek ve susturmak için bir araç olarak kullanıyorlar. Yılmaz, Kürt sorunuyla ilgili yaptığı haberler nedeniyle dijital platformlarda hedef alındığını anlatıyor. “Hedef gösterilmem yaptığım Kürt sorunu üzerine haberlerdendi. Bu konuda çalışma yaptığınız zaman birilerinin bam teline basmış oluyorsunuz. Yaratılmak istenen düşmanlığın, arttırılabilir kutuplaşmanın dışında bir alan yaratıyorsunuz haberlerinizle. Görülmesini ve duyulmasını istemediklerini görünür kılmanız da işlerine gelmiyor. O zaman da devreye sizi bir şekilde susturma arayışları giriyor,” diyen Yılmaz, zaman zaman ülke gündemine dair paylaşımları üzerinden de hedef gösterildiğini dile getirdi.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu Üyesi Gülfem Karataş, Türkiye’de hâlihazırda gazeteci olmanın zorluğuna değinirken kadın gazeteci olmanın daha da zor olduğunu vurguladı ve çevrimiçi tacizin, kadın gazetecilerin karşılaştığı temel sorunlardan yalnızca biri olduğunu belirtti.
Karataş, TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu’nun çevrimiçi taciz konusuna dikkat çektiğini ve tacize uğrayan kadın gazetecilere hem hukuki hem de psikolojik destek sağladığını belirtti. “Kadın gazeteciler kimi zaman paylaştıkları haberleri nedeniyle kimi zaman düşünceleri nedeniyle hedef gösteriliyor. Eğer gazeteciyseniz ve isminiz biliniyorsa birtakım çevreler sizi çok rahat hedef gösterebiliyor,” diyen Karataş, hükümet yanlısı medyanın gazeteci ve azınlık gruplarını taciz etmek için kullanılan bir diğer araç olduğunu vurgulayarak şunları ekledi: “Kaos GL’nin [LGBTI+ hakları üzerine çalışan bir svil toplum grubu] Milat, Yeni Şafak gibi gazeteler tarafından hedef gösterildiğini artık hepimiz biliyoruz. Bir taraftan ne yapacaklarını, ne kadar ileri gideceklerini bilmeme, diğer taraftan erkek olsaydım bunları söyleyebilirler miydi düşüncesi aslında mücadele etmemizi daha fazla kamçılayan bir durum. Bu nedenle kadın ve LGBTİ+ gazetecilerin bir arada durmaya, birbirimize yaşadıklarımızı anlatmaya ve birlikte mücadele etmeye daha fazla ihtiyacımız var.”
Türkiye’de çevrimiçi tacizin fiziksel şiddete neden olduğu veya teşvik ettiği konusunda yaygın bir kanı var. UNESCO ve Uluslararası Gazeteciler Merkezi tarafından yakın zamanda yapılan global bir ankete göre, ankete katılan kadın gazetecilerin yüzde 20’si, çevrimiçi olarak maruz kaldıkları tacizle bağlantılı olarak fiziksel saldırıya uğradıklarını söyledi. Bu bağlantı, tüm yetkililerin, teknoloji şirketlerinin, medya kuruluşlarının, gazetecilik örgütlerinin ve sendikaların çevrimiçi taciz konusuna acilen dikkatlerini toplaması gerektiğinin altını çizer nitelikte.
Öte yandan, Türk hükümetinin gazetecilere yönelik düşmanca ve baskıcı tutumu ve son yıllarda eleştirel ve bağımsız medya üzerindeki artan baskısı, çevrimiçi taciz ve istismarla mücadelenin önündeki engellerin başında geliyor. Türkiye’deki gazeteciler yalnızca şahsi kullanıcılardan gelen çevrimiçi tacizle değil, devletin sistematik taciziyle de uğraşmak zorunda.
Türkiye’de çevrimiçi taciz ve istismara karşı yasal yollara başvurmak, özellikle hükümete karşı eleştirel tutumuyla bilinen gazetecilerin haklarını korumakta eksik kalan, son derece politize bir yargı mekanizması nedeniyle kadın gazeteciler için sonu belirsiz ve bazen etkisiz bir yolu gibi görünüyor. Twitter hesabının daha önce hacklendiğini de kaydeden Yılmaz, çevrimiçi taciz vakalarıyla ilgili hiçbir yasal işlemde bulunmadığını ve kendisini hedef alan Twitter kullanıcılarına yanıt bile vermediğini söyledi. Çevrimiçi tacizin hedefi olmaktan kurtulamadığını ve yapabileceği tek şeyin sosyal medya hesaplarını olabildiğince güvenli tutmak olduğunu belirtti.
Kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi taciz, diğer her türlü fiziksel saldırı ve taciz gibi, Türk yasalarına göre faili için iki yıla kadar hapis cezası öngören ve kovuşturulması gereken ciddi bir suçtur. Ancak, yargı mercileri tarafından önleyici adımlar alınmadığı ve yaptırımların uygulanmadığı açık bir şekilde görülmekte. Türk hükümetinin yapması gereken, önce kadın gazetecilere yönelik düşmanca tavrını sona erdirmek, ardından mevcut yasal çerçevenin gazetecilerin haklarını ve güvenliğini korumasını sağlamaktır.