Read in English.

Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), geçtiğimiz hafta akademisyen ve gazeteci Mehmet Altan’ı mercek altına alarak savunma metninden ifadelere alıntı yapmıştı. Altan savunmasında, “Hukuk söz konusu olsa, bunların hiç birini yaşamayacaktım. Hukuk yok edildiği için ben buradayım,” sözlerini kullanmıştı.

16 Şubat Cuma günü, Altan ve aynı davada sanık beş kişiye “ağırlaştırılmış” müebbet cezası verilmesi ardından Türkiye’de hukuk devletinin mutlak çöküşünün izleri elle tutulur halde.

Türk mahkemeleri, Mehmet Altan ve kardeşi, yazar Ahmet Altan’ın sanık olduğu bu ve diğer davalarda yargı sürecinin düzgün işleyişine uymakta defalarca başarısız oldu. Hukuki usule aykırılık bir çok aşamada göze çarpıyor; tutuklu yargılama süreçlerinin uzunluğu, delil yetersizliği ve geç hazırlanan iddianameler. Bu ihlallere şimdi bir de yenisi eklendi: iddia edilen suçlamalara sınırın çok ötesinde cezalar.

“Bilinçaltına mesaj” gönderdikleri için müebbet hapis

Sosyal medya paylaşımları ve “retweet”ler yüzünden gazeteci ve sivillere mahkemelerce ceza verilmesi yeteri kadar sert ve acımasızken, şimdi de Türkiye’de “bilinçaltına mesaj” göndermekten şüpheli yargılanan gazetecilere müebbet hapis verilebildiği gerçek dışı bir safhaya geçmiş bulunuyoruz.

Bu safha artık, ne son mertebesinde bir medya sansürü, ne de ifade özgürlüğüne vurulmuş bir ket. Aksine, bu durum, hem ülkede hem de tüm dünyada konuşma hürriyetinin hiçe sayılmasının mümkünatı olan en açık gösterimidir.

Altan kardeşler için mahkeme kararı, Alman gazetesi Die Welt Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in İstanbul 32. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yargısız tutuklanmak üzere salıverilmesinden sadece bir kaç saat sonra geldi.

Mehmet ve Ahmet Altan gibi, Yücel de bir yılı aşkın hücre hapsinde tutuluyordu, hem de hakkından hazırlanmış bir iddianeme olmadan. Tutukluluğuna gösterilen “deliller” arasında ise sadece bir kaç haber ve makalesi yer alıyordu. Cuma günü serbest bırakılmasının ardından, yurt dışı yasağı olmadığı için Almanya’ya geri dönen Yücel’in tersine Altan kardeşlere ömürlerinin geri kalanını bir hücrede geçirmek üzere müebbet hapis cezası verildi.

İki dava arasındaki fark ise şu; Deniz Yücel siyasi bir piyon olarak kullanılırken, Altan kardeşler kullandıkları çarpıcı üslupları sebebiyle cezalandırıldı.

IPI Türkiye Ulusal Komitesi başkanı Kadri Gürsel’in de belirttiği gibi:

Türkiye’de hukuk devleti geçen haftanın mahkeme kararlarıyla bir kez daha hezimete uğradı. Hükümetin yargı üzerindeki etkisi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştiren hemen her gazeteci ve yazarı yargılaması, hatta cezalandırmasıyla bugün tamamen gözler önünde.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) bahsi geçen gazeteci davaları üzerine harekete geçmesinin artık tam zamanı. AİHM, Türkiye ile ticari anlaşmalar içinde olan Avrupa hükümetlerinden gelen başvurulara, insan hakları, adalet ve özgür medyayı ilgilendiren başvurulardan daha büyük öncelik vermemelidir.

Gazetecilik suç değildir. Gazeteciler siyasi rehineler olarak kullanılamaz. Daha önemlisi, gazeteciler ifade özgürlüklerini kullandıkları için müebbet hapisle cezalandırılamazlar. IPI, Türkiye’deki gazetecilere yönelik davaları gözlemlemeyi ve hukuki süreç ihlallerini raporlamayı sürdürecek; üyelerimiz, meslektaşlarımız ve Ulusal Komitemizin arkasında durmaya, ülkedeki medya özgürlüğünün geri kazanılması için hem Avrupa hem Türkiye’de çalışmaya ve işlerini yaptıkları için tutuklanan tüm gazetecileri her koşulda savunmaya, dünden daha büyük bir bağlılıkla, devam edecektir.