BBC İstanbul bürosu grevi, dışarıda geçirilen buz gibi 15 günün ardından zaferle sonuçlandı. Türkiye medya sektöründe 13 yıl aradan sonra gerçekleşen bu grevin başarıya ulaşması ülkedeki pek çok gazetecide büyük bir sevinç yarattı, mesleğin geleceğine dair umutları arttırdı.
İşverenin %10 zam teklifi ile başlayan pazarlığın grev sonunda %32’ye çıkması, aile fertlerini de kapsayan özel sağlık sigortası, günlük 60 TL yemek parası ve 1200 TL gözlük yardımı gibi kazanımlarla biten bu 15 gün, gazetecilerin hak mücadelesinde yepyeni bir sayfa açtı.
Gazeteciler nasıl kazandı?
Grevden sonra herkesin sorduğu soru buydu. Buna gelmeden önce gazetecilerin neye rağmen kazandıklarını söylemeliyim ki tablo daha iyi anlaşılsın:
BBC grevi, medya kuruluşlarının görmezden gelmesine, haber yapmamasına rağmen kazanıldı. Birkaçı hariç basın meslek örgütlerinin destek ziyareti ya da açıklaması yapmamasına rağmen kazanıldı. Tanınmış gazetecilerin çoğunun sessizliğine rağmen kazanıldı.
Peki tüm bu dezavantajlarına rağmen grev nasıl zafere ulaştı?
BBC İstanbul bürosundaki grevi iki kelimeyle özetlemek gerekse “birlik ve kararlılık” derdim. İşverenle müzakerelere oturulan ilk günden grevin son gününe kadar BBC’deki gazetecilerin arasındaki birlik o kadar güçlüydü ki hiçbir işverenin böyle özel bir grup karşısında şansı olamazdı.
Elbette birliği, iyi insanların birbirini sevip desteklemesi olarak görmemek lazım. Birlik inşâ edilir. Dirlik olmazsa birlik olmaz. Yataylık, şeffaflık, en küçük gruplarda dahi iç demokrasinin işletilmesi sayesinde insanlar kendilerini rahat ve güvende hisseder.
BBC çalışanları ve Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) da böyle yaptı. Sendika üyeleri tüm süreçlerin hep içindeydi, izlenen yolun her durağında ortak akıl vardı. Bu da kararları demokratikleştirdi ve şeffaflaştırdı. Bu sayede Sendika ve grevdeki üyeler arasında en ufak bir güven sorunu yaşanmadı, birlik olundu, güç olundu. Zaten ancak böyle güç hâline gelinir.
Büyük resim ise, tüm sektörlerde sendikalaşmanın çalışanlara, dolayısıyla toplumun büyük bir bölümüne yarar sağladığını gösteriyor. Medya sektörü çalışanlarının, yani gazetecilerin demokratik alan ile doğrudan ilişkisi düşünüldüğünde medya sektörü özellikle bu ilişkiden faydalanan sektörler arasında sayılabilir. Sendikalaşma sayesinde gazeteciler, ortak bir paydada birleşir ve yasal haklarına ve Türkiye’de son derece hayati ve tehlike altındaki editoryal bağımsızlıklarına yönelik tüm saldırılara karşı dayanışma göstererek kendilerini koruyabilir. Kendi kurumlarının gündelik yönetimine daha anlamlı şekilde katılarak, sendikalaşmış gazeteciler karar alım aşamalarını demokratikleştirir ve sonuç olarak halkın yararına daha kaliteli haber ve içeriklerin önünü açmış olur.
Söylemin etkisi
BBC Türkiye’de ise kararlılık zaferi getiren yolu açtı. Çünkü başlamak için ne kadar cesur olmak gerekiyorsa, bitirmek için de bir o kadar kararlı olmak gerekiyor. Hava soğuk olabilir, zaman zaman motivasyon düşebilir fakat önemli olan dik ve kararlı bir duruşu sürdürmek, üstelik bunu güleryüzle yapmaktır.
Tabii bu da boş bir özgüvenle olacak iş değil. BBC çalışanları işlerini iyi yaptıklarının farkındaydı. Talep ettikleri ücret artışı ve diğer haklar hem meşru hem gerçekçiydi. İşverenle yapılan müzakerelerin ve kamuoyuna yönelik açıklamaların kendinden emin bir şekilde sürdürülmesi bu sayede mümkün oldu.
Ve dayanışma. Sıkça duyduğumuz bu kavramın somut hâli soyut hâlinden çok daha güzel. Gazeteci meslektaşların ve diğer yurttaşların grev pankartının altına bizzat gelerek verdiği destekler, getirdikleri ev yapımı yiyecekler, sosyal ağlardaki paylaşımlar moralleri hep yüksek tuttu. Sendika’nın sosyal medya hesaplarının ustalıkla kullanılması yerel ve uluslararası dayanışmayı büyüttü.
Peki neden şimdi?
TGS’nin son yıllarda giderek yükselen büyüme grafiği, AB desteğiyle yeni profesyoneller işe alması ve kurumsallaşma yönünde emin adımlar atması örgütü yeni bir aşamaya taşıdı. Böylece Türkiye medyasında sendikalı çalışan oranı 2022 Ocak itibariyle yüzde 8,4’e yükseldi (ülkedeki genel sendikalaşma oranı yüzde 14,3). Bu elbette az görülebilir ancak bundan sekiz yıl önce devletin haber ajansı hâriç hiçbir medya kuruluşunda toplu sözleşme yokken bugün 13 farklı işyerindeki gazetecilerin artık sendikalı olması ve başarıyla imzalanmış toplu sözleşmelerden yararlanması büyük bir fark yaratıyor:
- Pek çok gazeteci artık daha iyi koşullarda çalışıyor ve yaşıyor.
- Onların kazandığını gören meslektaşları da aynı yolu izliyor.
İşte bu nedenle medya sektöründeki düşük ücretlere ve kötü çalışma koşullarına itiraz eden herkes artık daha umutlu olmalı. Çünkü BBC zaferinin de sonuçları olacak. BBC örgütlenmesindeki başarının kendisi bir birikimin sonucu olduğu gibi aynı zamanda yeni örnekler için de ilham veren bir başlangıç noktası.
Kartopu yuvarlanıyor
Bu ilham ile kendi işyerinde birliği sağlayıp talepleri etrafında kenetlenen başka gazeteci grupları hazırlıklarını yapmaya başladılar bile. BBC’ye gelene kadar büyüyen kartopunu durdurmak artık kesinlikle daha zor. Fakat bu yolun kolay olacağını düşünmek naiflik olur.
Bir kere Türkiye’de sendikalı olmakla ilgili ciddi psikolojik, kültürel, ekonomik, hukukî engeller var. Her politik eğilimden işveren, sendikalı olanları işten atmaya ve farklı yollarla sendikal örgütlenmenin önünü kesmeye çalışıyor. Yasalar her ne kadar çalışanın yanında olsa da, geç gelen adalet işçileri ve örgütlerini mağdur ediyor.
İş medya sektörüne geldiğinde bir başka sorunla daha karşılaşıyoruz: En yüksek işsizlik oranına sahip bu piyasada (yüzde 35-40 tahmin ediliyor), kârlı işletme çok az, maaşlar düşük, güvencesizlik yaygın. Gazetecilerin ensesindeki işsizlik sopası ve sektörden aforoz edilme korkusu sendikalı olmanın önünde bir bariyer.
Genele nasıl yayılacak?
Ancak tüm bunlara rağmen gazeteciler arasındaki bu yeni sendikalaşma dalgası bentleri yıka yıka ilerliyor. Bunu sürekli kılmak için hatalardan öğrenme, eksikleri giderme ve devamlı yenilenerek örgütlenmeye devam etmek gerekiyor. Şu anda gazeteciler için aşağıdan yukarıya demokratik, şeffaf ve katılımcı bir yapı inşâ edildiğine göre Sendika’da daha fazla üyenin olması ve bu yeni üyelerin ısrarlı katılımı, inşaatı sağlamlaştırmanın ve hızlandırmanın tek yolu.
Çünkü örgütler aslında biz gazetecileri yansıtıyor: Bizim kadar güçlü, bizim kadar özgüvenli, bizim kadar güler yüzlü, bizim kadar cesur, bizim kadar güncel, bizim kadar dünyalı.
Yarın yeniden demokrasi yoluna girecek Türkiye’de daha adil bir medya düzeninin temelleri de bugünden atılıyor. Yani hiç karamsar olmayalım: Gazetecilik küllerinden yeniden doğuyor.