Türkiye’de gazetecilik her geçen gün daha da zorlaşıyor. Devletin sansür politikası, cezalandırma yöntemi, baskısı, muhalefete yönelik sürek avı bir yana #gazeteciliksuçdeğildir sözüne olan düşmanlığı ülkenin geldiği durumu özetleyecek mahiyette.
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) raporlarına göre, objektif gazetecilik yaptığı ve AKP iktidarını, Erdoğan’ı eleştirdiği için yüzlerce gazeteci cezaevine konuldu. Aylarca dört duvar arasında tutsak edilerek sesleri kısılmaya, düşünceleri de esir alınmaya çalışıldı. Bazıları haber takibi yaptıkları, mesleklerinin hakkını verdikleri veya gerçekleri gün yüzüne çıkardıkları için yıllarca cezaevinde hapis yatacak iken, bazıları da evinden, ailesinden ve yurdundan binlerce kilometre uzakta yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyor.
Darp, taciz ve tehdit
Tüm bu zorluklara ve baskılara rağmen sokağın nabzını tutmaya devam eden direngen, özgür basın geleneğine sahip çıkan gazeteciler var. Her eylemde, haberde ve yayında devletin zulmüyle karşılaşmaları an meselesi. Özellikle kadın gazeteciler erkek egemen devlet aklının dayattığı geleneksel rolü reddettikleri için, hem de muhalif gazetecilik yaptıkları için özel olarak hedef haline getiriliyor. Haber takibi sırasında sıkça devletin kolluk kuvvetleri tarafından tehdit edilen kadın gazeteciler cinsiyetçi küfür ve saldırılarla karşı karşıya kalıyor. En çarpıcı örneklerden birisi 700. Haftada yasaklanan ve her Cumartesi eylemlerini İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde sürdürmek zorunda bırakılan Cumartesi Anneleri oturmasıdır. Galatasaray Meydanı’nın yasaklanmış olması nedeniyle İHD önünde yapılan eylem için polis sabah saatlerinde sokağı abluka altına alıyor. Bir tarafta Cumartesi İnsanları diğer tarafta kolluk kuvvetleri dururken gazeteciler daracık alanda görevlerini yapmaya, görüntü almaya çalışıyorlar. İstisnasız her Cumartesi, kadın gazeteciler psikolojik ve fiziki saldırılar, küfür ve tehditlerle karşılaşıyor. Kolluk kuvvetlerinin sözlü ve fiziki tacizinin yanı sıra, gazetecilerin özgür bir şekilde işlerini yapması engelleniyor. Eylemi düzenli olarak takip eden Evrensel gazetesi muhabiri Eylem Nazlıer yaşadığı sorunları, „Darp ve tehdit ediliyoruz. Geçtiğimiz haftalarda takip ettiğim Cumartesi Anneleri eylemine saldırı olmuş, gazetecilerin görüntü çekmesi devletin kolluk kuvvetleri tarafından engellenmişti. Bu duruma tepki gösterdiğimde ise bir polis tarafından çok rahat bir şekilde ‘seninle sonra görüşeceğiz’ diyerek tehdit edildim. Bunun gibi örnekler sıkça yaşanıyor“ sözleriyle tarif etti.
Yine Kanun Hükmünde Kararname ile kapatılan IMC TV’de yıllarca haber spikerliği ve muhabirliği yapan Gülfem Karataş zorlukları şu şekilde özetliyor: „Kolluk kuvvetlerinden alanda çalışıp da şiddete maruz kalmayan bir gazeteci tanımıyorum. Hepimiz şiddete maruz kalıyoruz ancak gazeteci kadınların yaşadıkları daha çok güç gösterisine ve belden aşağı söylemlere dayanıyor.“
Kadın gazeteciler şiddete maruz kalıyor
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonunun Mart 2018’de yayınladığı raporda medyanın erkek egemen ortamında çalışan kadınların iş yaşamında karşılaştığı ayrımcılığı ve şiddeti ortaya koydu. Rapora göre kadınlar, sırf kadın olmalarından dolayı medya alanında ayrımcılığa, psikolojik baskıya, şiddete ve tacize maruz kalıyor. Ankette kadınların yüzde 61’inin psikolojik şiddete, yüzde 59’unun mobbinge, yüzde 17’sinin fiziksel şiddete maruz kaldığına yer veriliyor. Kadın gazeteciler eşit işe eşit ücret alamadıkları ve çocuk bakımını tamamen üstlenmek zorunda bırakıldıkları için iş hayatından erken ayrılmak zorunda kaldıklarını belirtiyor. Böylece birçoğu için evlilik ve çocuk sahibi olmak mesleki kariyerlerinin sonu ya da kariyerlerini olumsuz etkileyen faktörlere dönüşüyor.
Cinsiyetçi saldırılar
Kadın gazetecilerin ortak sorunlarından birisi ise cinsiyetçi saldırılar. Sokakta, iş yerinde veya yaşamın herhangi bir alanında kadın gazeteciler hemcinsleri gibi en az bir kere cinsiyetçi bir saldırıya maruz bırakılmıştır. Şiddetin türüne ilişkin TGS’nin sorularını yanıtlayan 168 kadının yüzde 61’i psikolojik şiddete, yüzde 54’ü sözlü şiddete, yüzde 17’si fiziksel şiddete, yüzde 15,5’i ise cinsel şiddete maruz kaldığını söyledi.
Kadın gazeteciler haber takibi sırasında da erkek meslektaşları tarafından ötelenerek, iteklenerek haberin olduğu alanın dışına çıkarılıyor. Sahada çalışırken, kameramanlık, foto muhabirliği gibi fiziksel güç gerektiren işlerde çalışan kadın gazeteciler çok daha fazla yıpranıyor. Erkek gazeteciler ne kadar kaba, hatta hırçın çalıştıklarının farkında bile değiller. Sürekli birbirinin üzerine basarak, birbirini engelleyerek, yanındakini umursamayarak çalışan bir erkek güruhu ile mücadele etmek durumunda kalıyor kadın gazeteciler. En acısı da bunun kasıtlı olmasa da işin parçası haline gelmesi.
Özellikle iktidara bağlı yandaş medya kuruluşlarında çalışan erkek gazeteciler, haber takibi sırasında kendisiyle aynı alanda haber yapan muhalif basına bağlı çalışan kadın gazetecilere karşı kaba ve iktidar aklıyla hareket ediyor.
Bianet editörlerinden Evrim Kepenek Türkiye’deki eril medyanın hakimiyetinin genişlemesinin etkenlerinden birini şu sözlerle açıklıyor: “Eril medya sadece sokağa değil, ekrana da yansıyor. Kadın cinayetlerini gündemleştirmeyenler, tek bir haber yapmayanlar, tartışma programlarına popüler olan erkek gazetecileri çağırıp konu hakkında sohbet ediyor. Bazı alanlarda kadınları özel olarak yok sayıyor, o alanı erkeklere açıyorlar. Kadınlar ise eğitim ve sağlık gibi görece daha soft alanlara yerleştiriliyor.”
Baskılara birlikte cevap olmak
Erkek devlet aklının sonucu olarak ortaya çıkan tüm bu sorunlar karşısında muhalif medya kuruluşlarında çalışan kadın gazeteciler arasında dayanışma çok yüksek. Kadın gazeteciler arasında sahada hem polis şiddeti ve tacizine hem de erkek meslektaşlarının ölçüsüz tavırlarına karşı birbirini koruyan ve sahiplenen bir pratik söz konusu. Polis şiddetine maruz kalınan birçok örnekte kadın gazeteciler birbirine siper olmuştur.
Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ komisyonu olarak iyi işlere imza attıklarını düşünen Bianet editörü Evrim Kepenek, kadın dayanışmasının somut örneklerle örüldüğünü belirtti. TGS’li kadın gazeteciler hapishanede tutuklu bulunan meslektaşlarının davalarının takibi ve dava süreçlerinde dayanışma eylemlerinin örgütlenmesinde öncülük yapıyor.
Sistemin ve erkek egemen aklın tüm baskılarına rağmen kadın gazeteciler mesleklerini sürdürmeye devam ediyorlar. Doğru ve objektif haberin en geniş kesimlere yayılabilmesi için tüm bu zor koşullara göğüs geriyorlar. Evde, sokakta, işyerinde yaşamın tüm alanlarında kendilerine biçilen öğretilmiş kadınlık rolüne karşı koyarak mesleklerini yapmaya, sözlerini söylemeye devam ediyorlar.
Bu makalede dile getirilen görüşler yazara ait olup Uluslararası Basın Enstitüsü’nün görüşlerini yansıtmayabilir.