Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI), bugün, Türkiye Yargı Reform Strateji belgesinde önerilen yasa tasarılarının açıklandığı birinci yargı reform paketinin gazeteci haklarını korumak adına yetersiz kaldığını açıkladı.

Adalet Bakanlığı, birinci yargı reformu paketini 23 Eylül Pazartesi günü siyasi partilerle paylaştı. Meclisin açıldığı 1 Ekim’de meclise getirilmesi beklenen yasa tasarısı, hakim ve savcılar kanunu, terörle mücadele kanunu, ceza muhakemesi kanunu dahil olmak üzere 15 kanunun 38 maddesinde değişiklik öngörüyor.

İlk olarak 30 Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji belgesi, yargının bağımsızlığını artıracak, yargı sürecinde iyileşmelere gidilerek gazetecilerin yargılanması ve basın özgürlüğü ihlallerini temel alacak yargı sisteminde bir takım olumlu değişiklikler vaad ediyordu. Hükümet yetkilileri tarafından Eylül ayında IPI öncülüğünde Türkiye’ye gelen uluslararası heyete de benzer mesajlar verildi.

Yargı reformu paketinin açıklanan birinci kısmına dair IPI tarafından yapılan ilk inceleme, yasa tasarılarının yargı sisteminde ufak değişiklikler önerirken, OHAL sonrası temel hak ve özgürlüklere yansıyan zararın temeline değinmekten ve uluslararası yargı ve ifade özgürlüğü standartlarına erişmekten uzak kaldığı yönünde oldu.

Pakette önerilen değişikliklerin bazıları şöyle:

Terörle mücadele kanunu: Şu anki kanun geniş kapsamı ve belirginliği olmayan terör tanımı nedeniyle bir hayli eleştiriliyor. Suç oluşturacak eylemlerin geniş tanımları ve kapsamındaki belirsizlik gazetecilerin mesleki faaliyetleri yüzünden sık sık terör suçlamaları ile yargılanmasına ortam sağlıyor. Buna karşılık, terörle mücadele kanununa önerilen yasa tasarısında basın yoluyla terör propagandası suçunu tanımlayan 7. maddenin 2. paragrafına yalnızca şu ifade eklendi:

 “Haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.”

Ancak bu ekleme, “terör propagandasını” hangi eylemlerin oluşturduğu tanımlamazken, eklenen ifadedeki “haber verme sınırının” da tam olarak nasıl belirleneceğini tanımsız bırakarak, medyaya uygulanan baskılarda ve gazeteci tutuklamalarında baş rol oynayan terörle mücadele kanununu istismara ve keyfi uygulamalara bir kez daha açık bırakıyor.

Temyiz hakkı:  Türk Ceza Kanunu’na (TCK) göre daha önce beş yıldan az olup istinaf mahkemesince onanmış cezalarda, hüküm kesinleşmiş sayıldığından sanıkların Yargıtay’a temyiz başvurusu yapma hakkı yoktu. TCK, beş yıldan fazla ceza ile hüküm verilmiş sanıklara Yargıtay’a başvurma hakkı verir ve bu süreyi dışarıda geçirmelerine imkan sağlarken; yasadaki bu çelişki, Cumhuriyet Davası’nda yargılanan gazetecilerde örneği görüldüğü gibi beş yıldan az cezası olan sanıkların ceza evine girmesine sebep olarak hukuki hak ihlaline yol açıyordu. Yasa tasarısı, bu çelişkiyi ortadan kaldırarak devletin kurum ve organlarını aşağılama, cumhurbaşkanına hakaret ve terör örgütü propagandası gibi gazetecilerin çokça yargılandıkları suçlar hakkında ceza süresi sınırı olmaksızın temyiz hakkının önünü açtı.

IPI bu kararı olumlu karşılarken, yargı paketinin daha geniş kapsamlı ve Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) de son dönemde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatıyla benzer çizgide verdiği bazı kararları temel alarak oluşturacağı; gazetecilerin siyasi ve keyfi sebeplerle suçlanıp, tutuklanıp, yargılanmayacağı bir hukuki düzen yaratmaya gidecek düzenlemeleri içermemesinden ötürü üzüntü duyuyor.

Tutuklu yargılama: Türkiye’deki basın özgürlüğü krizinin en yaralayıcı ve başında gelen unsurlarından birini gazetecilerin keyfi gözaltı ve tutuklanmaları oluşturuyor. Gazeteciler, hakim karşısına çıkarılmadan bazen aylar hatta yıllar geçirebiliyor. İfade özgürlüğü davalarında uygulanan tutuklamaları “gerçek ve etkin bir kısıtlama” yöntemi olarak ısrarla kınayan AİHM, bu gibi uygulamaların oto sansüre yönelttiğinin ve ancak nefret söylemi veya şiddete teşvik gibi davalarda temellendirilebileceğinin altını çiziyor. Dahası, AİHM’in bu görüşü AYM tarafından da tutuklu yargılanma davaları başvurularında verilen bazı kararlarla desteklemekte. Bu kararlara rağmen, savcılar temelsiz suçlamalarla gazetecilerin tutuklu yargılanmalarını talep etmeyi, mahkemelerse bu talepleri onamayı sürdürüyor.

Tutukluluk sürelerini düzenleyen ceza muhakemesi kanununda öngörülen değişiklik mahkemelerin görev alanına giren suçlara göre farklı süreler öngörüyor. Buna göre, soruşturma evresinde tutukluluk süresi;

  • Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı,
  • Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez.
  • Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.

Bu düzenlemenin, ne yazık ki, terörle mücadele kapsamında suçlamalarla hedef alınan gazetecilerin durumunu iyileştirmek adına bir adım olarak görülmesi hayli zor. Tam tersine, bu düzenleme AYM’nin bu tip tutuklu yargılamaların eleştirildiği bazı son dönem kararlarıyla çelişmekte. Aynı zamanda yeni düzenleme, gazetecilerin temelsiz iddianamelerle ve en ağır suçlamalarla suçlanarak soruşturma sürecinde tutukluluklarını engellemiyor, aksine önünü açıyor.

IPI ise bu soruna en iyi, terörle mücadele kanununun kapsamının ve terör tanımının belirginleştirilerek değinilebileceğine inanıyor. Ayrıca, gazetecilere karşı suçlama yöneltilmeden ve tutuklanmadan önce belli kriterlere dayalı bir delil eşiğinin belirlenmesi gerektiğini düşünüyor.

Yargı bağımsızlığı: Yargı bağımsızlığı son üç senede Türkiye Cumhuriyeti’nin terör örgütleri listesinde yer alan Gülen hareketinin lideri Fethullah Gülen’in destekçileri olduğu gerekçesiyle 3000’i aşkın hakimin görevden alınması veya tutuklanması ile hayli yıpratılmış durumda. Hakim ve Savcılar Kurulu’nun (HSK) yapısı ve üyelerinin atanması üzerine yapılan 2017 anayasal değişikliği ile  de bu durum daha da yara aldı. 2017’den bu yana HSK üyelerinin Cumhurbaşkanı ve meclis tarafından seçilmesi, hükümetin, hakim ve savcıların çalışmalarını ve atamalarını denetleyen yüksek yargı organı HSK’nın üyelerinin çoğunluğunu tek tek seçebilmesi anlamına geliyor.

Açıklanan yargı reform paketi ise bu konuya değinmemiş görünüyor. Adalet Bakanlığı yetkilileri, IPI öncülüğündeki heyete toplantı sırasında strateji belgesinde de bahsi geçen hakim ve savcıların istekleri olmaksızın görev yerlerinin değiştirilmemesi (yer güvencesi) üzerinde değişiklik yapılacağını söylemişse de, açıklanan reformlar arasında buna dair bir değişiklik yer almıyor.

İnternet ortamında içeriklerin engellenmesi: Strateji belgesinde iyileştirici reformlardan biri olarak lanse edilen haber ve internet sitelerine getirilecek erişim engellerinin düzenlemesi, erişim engelinin ihlalin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (URL, vb. şeklinde) içeriğe uygulanması yöntemiyle verileceğini düzenliyor. Ancak Wikipedia dahil birçok bilgi kaynağı internet ve haber sitesinin engelli olduğu Türkiye, bu önlemin teknik olarak ihlale ilişkin içeriğe erişimin engellenmesi yapılamadığı veya ilgili içeriğe erişimin engellenmesi yoluyla ihlalin önlenemediği durumlarda, internet sitesinin tümüne yönelik olarak erişimin engellenmesi kararı şeklinde verilebileceğini de ekleyerek, internet sitelerine uygulanan keyfi sansür uygulamaları için açık kapı bırakıyor.

Temel sorunlara değinmekte başarısız

Sekiz global basın özgürlüğü grubu temsilcilerinden oluşan IPI öncülüğündeki heyet, 11-13 Eylül tarihlerinde Türkiye’ye gelerek Adalet Bakanlığı dahil olmak üzere yetkililerle yargı reform stratejisini ve paketin içeriğini görüştü. Açıklanan yargı reformu paketinin, şimdilik yargı sistemindeki temel sorunlara değinmekte başarısız olduğu görülüyor.

Heyetin toplantılar sonrası yayınladığı, gerekli reformlar hakkında görüş sunulduğu açıklamayı okuyabilir veya Birleşmiş Milletler’in Türkiye için gerçekleşecek Evrensel Periyodik İncelemesi’ne sunduğu ortak raporu inceleyebilirsiniz.

Yukarıdaki noktalara ek olarak; açıklanan birinci yargı reformu paketi, IPI’ın Medya ve hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) ile ortak yürüttüğü dava gözlem raporlarında temel sorunlardan biri olarak belirtilen adil yargılanma hakkına da değinmiyor. Aynı şekilde, RTÜK’ün internet yayıncılığı için yayın lisansı uygulaması başlatması veya yerli ve yabancı gazetecilerin basın kartı akreditasyon sıkıntıları da kapsam dışı.

IPI Türkiye Program Yöneticisi Oliver Money-Kyrle, Eylül ayındaki görüşmeler üzerine şunları söyledi:

“Türkiye’nin yüksek mahkemeleri ve Adalet Bakanlığı ile görüşmelerimiz, yargı sistemindeki ciddi eksiklikler üzerine endişelerimizi büyük ölçüde doğruladı. Toplantılarda, ne yazık ki, acilen değinilmesi gereken temel sorunların bazılarının varlığını kabullenmede sıkıntı olduğunu gördük.”

Money-Kyrle, “Bu yargı reformu paketi, temel hak olan ifade özgürlüğünü ve insanların adil yargılanacağı bir düzeni savunup, koruyacak bağımsız ve etkin bir yargının oluşturulmasındaki temel engellere değinmek adına maalesef yetersiz kalıyor,” diye ekledi.