Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. yılını kutladığı 2023 yılı; Türkiye gazetecileri için soruşturma, gözaltı, dava, tutuklama, şiddet ve otosansür tehdidinin artarak devam ettiği bir yıl olarak hafızalara kazındı. Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) verilerine göre 2023 yılında, Türkiye’de gazetecilerin yargılandığı 300’den fazla dava görülürken 2022 yılının Ekim ayında tartışmalı bir şekilde meclisten geçen ve “dezenformasyon yasası” olarak da bilinen 7418 sayılı Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 29. maddesi ile Türk Ceza Kanunu’na (TCK) eklenen 217/A maddesi kapsamındaki “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçuyla bu yıl en az 33 gazeteciye 37 farklı soruşturma açıldı.
Devam eden yargı tacizinin yanında, gazetecilerin çevrimiçi ve çevrimdışı ortamda işlerini yapmaları da her zamanki gibi zordu. Media Freedom Rapid Response (MFRR) ve IPI’ın derlediği verilere göre en az 29 farklı vakada 47 gazeteci fiziksel şiddete maruz kalırken en az 15 gazeteci de gazetecilik faaliyetleri sebebiyle çevrimiçi olarak tehdit veya hakarete maruz bırakıldı.
14 ve 28 Mayıs tarihlerinde düzenlenen meclis ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yanında Şubat ayında meydana gelen yıkıcı depremlerin damga vurduğu 2023 yılında, özellikle kadın gazetecilere yönelik baskı, şiddet, tehdit ve hedef gösterme hız kesmeden devam etti. Bu yıl, en az 5 kadın gazeteci çevrimiçi ortamda ciddi tehdit ve hakaretlere maruz bırakılırken çok sayıda kadın gazeteci de mesleğini icra ederken alanda engellendi veya yetkililer tarafından hedef gösterildi.
Uzun yıllardır hak ve yurttaş haberciliği alanında örnek bir gazetecilik ortaya koyan “bianet” haber portalının Kadın-LGBTİ+ Editörü Evrim Kepenek, 2023 yılında Türkiye’de kadın gazetecilerin karşılaştığı zorlukları ve gazetecilerin dezenformasyon yasasıyla imtihanını IPI’a anlattı.
IPI: bianet’te, Türkiye’de pek sık karşılaşmadığımız bir pozisyonda, Kadın-LGBTİ+ Editörü olarak görev yapıyorsunuz. Bu pozisyonda çalışmanın incelikleri ve zor yanları konusunda neler söylersiniz?
Evrim Kepenek: bianet’in en güçlü yanlarından biri sizin de söylediğiniz gibi kadın ve LGBTİ+ alanına bir kişiyi atamış olması. Bu da beraberinde belli sorumlulukları getiriyor elbette. Mesela, her habere toplumsal cinsiyet açısından bakmak, en somut haliyle bir haberde uzman görüşü alınacaksa burada kadın var mı diye bakmak gibi.
Zor yanları ise her alanda çalışan gazetecilerin yaşadığı türden. Sadece buna ek olarak cinsiyetçi baskılar geliyor. Örneğin, kadına yönelik bir şiddet haberi veya cinsel taciz haberi yayınladığımda sosyal medyadan ve çoğu kez de e-mail aracılığıyla hedef gösteren hakaret mesajları alıyorum. Aslında erkeklik bu toplumun büyük kısmının bamteli ve o bamteline sıklıkla bastığım için kişisel olarak ben ve kurumsal olarak da bianet, muhafazakar çevrelerin hedefine giriyor.
Zor yanı olarak tanımlanır mı bilmiyorum ama ben zordan ziyade gerekliliği olarak tanımlayabilirim. Feminist literatürü, Türkiye ve dünyadaki bu alandaki gelişmeleri sürekli olarak takip etmek gerekiyor. Parçası olmadan süregelen tartışmaları bilmek, takip etmek, kadın hareketinin, LGBTİ+ hareketinin gündemine hakim olmak gerekiyor. Bu alanda çalışma yapmış akademisyenleri ve güncel makaleleri de takip etmek gerekiyor.
Siz de tıpkı çok sayıda kadın gazeteci gibi haberleriniz nedeniyle daha önce çevrimiçi şiddete maruz bırakıldınız ve hedef gösterildiniz. Türkiye’de gazetecilerin çalıştıkları haber kuruluşlarının ve meslek örgütlerinin gazetecilere yönelik bu saldırılar karşısında gereken önlemleri alıp gereken tepkiyi ortaya koyabildiğini söylemek mümkün mü?
Asla mümkün değil. Maalesef bu tehditleri alanlar da başta olmak üzere hepimiz bu durumu çok kanıksamış ve sıradanlaştırmışız. Yani normalleştirdiğimiz için gerekli tepkiyi biz kişisel olarak vermiyoruz ki meslek örgütleri versin. ‘Kadınsan bu meslek böyle’ diye bakılıyor. Hukuksal boyutuna zaten değinmiyorum bile.
Son zamanlarda, mülteciler hakkında haber yapan kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi taciz ve tehdit vakalarında da bir artış olduğunu gözlemliyoruz. Bu durumu nasıl okumak gerekiyor? Bunun önünü açan, mülteciler konusundaki artan toplumsal kutuplaşma mı iktidarın mevcut pratikleri ve yasalar mı?
Mültecilere dair haber yaptığım an korkunç bir şekilde tehdit ediliyorum, ağza alınmayacak küfürler işitiyorum. Bazen ‘Ev adresimi bulup, gelip bana tecavüz ederler mi acaba?’ diye düşünüyorum. Genelde kendilerinin ve mültecilerin tecavüz etmesi ile ilgili tehditler geliyor. Ancak genellikle siz sormadan önce bunları düşünmüyorum, sadece sizin gibi bu konularda çalışmalar yapan kurum ve kişiler sorduğunda aklıma geliyor. Çünkü bununla baş etmek çok zor ve bunun üzerine düşündüğünüzde baş etme gücünüz de azalıyor.
Günlük rutin haber akışı içinde bunu “unutabiliyorsunuz” ama bir gerçek var: Bu ülkede haber yazdığınız için her an eviniz basılabilir, kolunuza kelepçe takılabilir, komşularınıza “terörist” olarak tanıtılabilirsiniz. Küfürler duyabiliyorsunuz, sizi sokakta haber takibi sırasında gören polis, sonrasında sizi sözle taciz edebiliyor. Sanırım bunlarla mücadele etmenin ve psikolojik olarak üstesinden gelebilmenin yolu, en azından benim için, daha çok haber yapmak.
Nefes almak neyse haber yazmak da benim için öyle. Bu, size anlatırken abartı gibi gelebilir, bana da anlatırken öyle geliyor fakat maalesef yaşadığım durum bu.
İktidarın kullandığı dile ve kutuplaştırma pratiklerine girmiyorum bile, çünkü gerçekten öldürülsek ya da bir din istismarcısı bize saldırsa, biliyoruz ki ilk bu iktidar onların sırtını sıvazlar. Bunu kadın yürüyüşlerinden, onur yürüyüşlerinden biliyoruz. Bu iktidar, bu ülkede iktidarda kaldığı sürece kadınların da kadın gazetecilerin de işi çok çok zor.
2022 yılının Ekim ayında meclisten geçen dezenformasyon yasası ile 2023 yılının sonu itibariyle sizin de içinde bulunduğunuz en az 33 gazeteci hakkında soruşturma başlatıldı. Yasanın gazeteciler arasında bir oto-sansüre sebep olduğunu veya olacağını söyleyebilir miyiz?
Devletin resmi kurumlarındaki yerel yöneticilerin “Deprem yardımları sadece AFAD aracılığı ile yapılacak” açıklamasını tweet ve video olarak paylaştığım için hakkımda dezenformasyon davası açıldı.
Sorunuza gelecek olursak, ben “Kendime sansür yapmıyorum” diyen gazeteci var mı bilmiyorum ama açıkça söyleyeyim, ben yapıyorum. Bir şeyi yazarken, hakikati eğip bükerek değil ama hukuki açıdan sorun teşkil etmeyecek bir şekilde yazmaya çalışıyorum.
Bu yasa bizim için yargı tacizi anlamına geliyor. İstedikleri her habere, “Bu yanlış bilgi” diyerek hakkınızda dava açabilirler. Eğer haber, istedikleri gibi bir bilgi yaymıyorsa hedeftesiniz. Bu, yasada net olarak söyleniyor ve zaten uygulamada da bunu görüyoruz.
Hakkımda açılan ve az önce de değindiğim son davaya bakacak olursak ben, gazeteci olarak attığım bir haber tweeti ile “infial” yaratmışım. Avukatım dedi ki “Bu tweet sonrası ne oldu? Birisi kapı ya da cam mı kırdı? İnsanlar birbirine mi girdi? Hayır, öyle bir şey olmadı.”
Ama yetkililerin bu habere bir şekilde canı sıkılmış ve dava açmayı uygun görmüşler. Gözleri sürekli üzerimde, bunu biliyorum. Ve elbette haber yaparken içim rahat değil. Ailem de endişeli.
Gazetecilik zaten hiçbir zaman kolay olmadı bu ülkede, hatta dünyada da, fakat şunu biliyoruz, gelinen noktada hukuk güvencesi yok ve asıl sorun da bu. Sadece gazeteciler açısından değil, yurttaşlar açısından da bu sıkıntı var. Biz haber yapamazsak toplum haber alma hakkını da kaybetmiş olacak. Kaybetti de.
“Gazeteciler için karanlık günler geliyor” gibi cümleler kullanmayacağım, karanlık hep vardı ama maalesef bu karanlık karşısında meslek örgütleri ile bir arada, ortak bir mücadele ağını örmeyi bir türlü başaramadık. Dezenformasyon yasası, bizim için kolaylıkla bir “sansür yasasına” dönüşmüşken birçok gazeteci için konu bile değil.
IPI’ın daha önce Türkiye’de kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi taciz/şiddet konusunda hazırladığı bazı çalışmaları aşağıda bulabilirsiniz:
- Kadın gazetecileri hedef alan çevrimiçi şiddet ve haber kuruluşları: Mevcut yöntemler ve ihtiyaçlar
- Gazetecilere karşı çevrimiçi tacizi sonlandırabildik mi?
- IPI Röportaj: Türkiye’de kadın gazetecilere yönelik çevrimiçi saldırılar
- IPI’s database on online abuse against journalists (İNG)
- ‘Rampant sexism’ in attacks on Turkey’s women journalists (İNG)
- IPI launches ‘Voices Against Online Harassment’ series (İNG)
- Haber merkezlerinin çevrimiçi tacizle mücadelesine yönelik IPI protokolü
- IPI online course: Building an effective protocol for newsrooms to address online harassment (İNG)
- Newsroom measures to address online harassment (İNG)
- Online harassment against freelance journalists (İNG)