[/fusion_widget_area]

Sağlıklı demokrasilerde siyasi liderler ve kamu görevlileri, gazetecilerin ve eleştirel grupların sorularına cevap vererek halka karşı sorumluluklarını yerine getirmeye her daim hazır bulunmalıdırlar. Ancak son dönemde, en köklü demokrasilerdeki siyasi liderlerin bile eleştirel medyaya erişimi kapatıp, istenmeyen konuları haberleştirenleri tehdit ederek medya denetiminden kaçmaya çalıştığı görülüyor. Türkiye’den gazeteci Nevşin Mengü, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son yıllarda kontrol etmeye çalıştığı kamera karşısındaki imajını ve düzenli olarak lehte haberlerin üretildiği bir medya düzenini birinci ağızdan aktarıyor.

Bu makalede dile getirilen görüşler yazara ait olup Uluslararası Basın Enstitüsü’nün (IPI) görüşlerini yansıtmayabilir.


İnternette arama motorlarından birine, Erdoğan’ı kızdıran soru yazıp aramaya giriştiğinizde epey kapsamlı bir literatürle karşı karşıya kalıyorsunuz. Geçmişe şöyle bir baktığımızda Erdoğan kendisine sorulan sorulara epey kızmış.

Bir örnek ta çözüm süreci döneminden; Erdoğan açılım sürecini anlatmak için kadın örgütleri ve dernek temsilcileriyle bir araya gelmiş.  Bir kadın derneği temsilcisi o zaman Başbakan olan Erdoğan’a, “Başörtülü kadınların sorunlarına gösterilen hassasiyet niye Kürt kadınlarına gösterilmiyor?” diye sormuş. Hakkını vermek lazım epey cesur bir soru. Bu sorunun sorulmuş olması, bize Türkiye’de özgürlüklerin durumu ile ilgili de aslına bakarsanız epey fikir veriyor. O zamanlar, yani aşağı yukarı 2013’e kadar Erdoğan kendisi gibi düşünmeyenlerle aynı ortam içinde bulunabiliyor, muhalif STK temsilcileri ve gazetecilerden sorular alıyormuş.

Bu soru üzerine Erdoğan’ın tepkisini, Başbakan sinirlendi diye aktarıyor internet siteleri. O dönemde sinirlense de Erdoğan sakin bir cevap vermiş, “kadınlar arasında ayrımcılık yapmıyoruz,” demiş.

Erdoğan’ın kendisi gibi düşünmeyenlerle son yaptığı toplantılardan biri galiba Gezi toplantısıydı. Gezi olayları sürerken Erdoğan şehir plancıları ve sivil toplum temsilcileriyle biraraya gelmiş. “Şehir plancılığını sizden öğrenecek değiliz” diyerek toplantıyı terk etmişti. Haber siteleri yine olayı Başbakan sinirlendi diye duyurmuş.

O dönemde Erdoğan’ı sinirlendiren bir diğer soru ise bu toplantıdan birkaç gün önce bir basın toplantısında yine bir gazetecinin sorusu olmuş. Gezi olayları sürerken Fas’a gitmek üzere yola çıkmadan önce düzenlenen basın toplantısında Reuters muhabiri Birsen Altaylı bir soru sormuş, “Gezi Parkı ile başlayan olaylar hükümete karşı başlayan bir muhalefet gibi algılanıyor. Sizin bu olaylara karşı, toplumdaki bu hareketi küçümser bir tavırda olmanızın kitleleri daha fazla öfkelendirdiği şeklinde yorumlar var. Siz buna katılıyor musunuz? Herhangi bir yumuşatıcı tavır içine girecek misiniz?” demiş.

Hafızamızda taze olan bu anı çoğumuz anımsıyoruz. Bu soru karşısında kulaklarından adeta dumanlar çıkan Erdoğan, Birsen Altaylı’yı Reuters’ı da yanlış bilgilendirmekle suçladı. Meşhur “kendi yüzde 50’mizi evde zor tutuyoruz” çıkışını da bu soruya yanıt verirken yaptı.

Gezi’den sonra, basın özgürlüğü konusunda Türkiye’nin adım adım geriye gittiğini gözlemledik. Erdoğan, televizyon programlarına katılmaz, katıldığı programlarda Erdoğan’a soru soracak gazeteciler ve sorular seçilir oldu. Sadece katıldığı canlı yayınlarda değil, basın toplantıları öncesinde de basın danışmanları toplantıya katılan muhabirlere ne soracaklarını önceden sorar, soruları önceden organize eder oldu.

Erdoğan’ın titrleri eski Sovyet lider Brejnev’in madalyaları gibi artarken, sorulara ve yorumlara tahammülü de azaldı. Başbakanlıktan, halkın seçtiği Cumhurbaşkanlığına, oradan da Başkanlığa olan yolculuğunda Erdoğan’a soru sormasına izin verilen gazeteci sayısının azaldığını, profilin daraldığını, yanına yaklaşıp kendisine bilgi verebilen insan sayısının da tek tükleştiğine tanık olduk.

Ne var ki bu durum da, Erdoğan’ın sinirlenmesini engellemiyor gibi görünüyor. Daha yeni Bosna Hersek ziyaretinde, bir gazetecinin sorduğu çok basit bir soru, “Abdullah Gül’e kırgınlığınız var mı?” sorusu Erdoğan’ı yine sinirlendirmiş. Erdoğan, soruya “böyle soru sorulur mu Allahaşkına” diye çıkışarak yanıt vermiş. “Buna kırgınlık olmayacak da kime olacak” diye soruyu yanıtlamaya devam etmiş.

Erdoğan’ı en son epey kızdıran soru ise, FOX TV muhabiri Barış Kaya’nın sorusu oldu. Kaya, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gayet kibar ve usturuplu bir şekilde şu soruyu yöneltti: “Libya’da şehitlerimizin olduğunu duyurdunuz. Muhalefet, ‘Şehitlerin isimleri neden açıklanmıyor?’, ‘Tören neden yapılmadı?’ diye soruyor, ayrıca ‘Suriye milli ordusu hangi sıfatla Libya’ya gitti?‘ diye soruyorlar. Ve ayrıca sizin şehitler için, kullandığınız ‘birkaç şehit’ ifadesine tepki gösteriyorlar efendim…”

Erdoğan önce soruyu algılayamadı, “Nasıl?” diye sordu, upuzun bir sessizlik oldu. Erdoğan uzunca bir süre FOX TV muhabirine boş gözlerle baktı. Galiba kulaklarına inanamıyordu. Kendisine uzunca bir süredir kameraların önünde aslında soru soran kimse olmamıştı, olamamıştı.

Erdoğan, bu soruya “FOX önce gazete olsun, medya mensubu olsun,” diye garip bir yanıt verdi. Ya sinirden konuşamıyor ya da ne diyeceğini bilemiyordu. Bu soru ve bu yanıt üzerine epey analiz yapıldı.

Erdoğan’ın çevresinde ise, bu soruyu soran gazetecinin çalıştığı kuruma nasıl bir ceza verilmesi gerektiğini soran gazeteciler var. İroni değil, bir gazeteci soru olarak Erdoğan’a bunu sordu. Bu soruya Erdoğan’ın kızmadığını, aksine keyifle yanıt verdiğini gördük.

Erdoğan’ın sevdiği sorular arasında, sağlıklı yaşamının sırları hatta yumurta tarifi var. Bir canlı yayında gazeteci Veysi Ateş, Erdoğan’a yumurta kırıp kırmadığını sormuş, Erdoğan bu soruyu keyifle yanıtlamıştı.

Erdoğan’ın korona virüsünden pekmezle korunduğunu da yine çevresindeki araştırmacı gazetecilerin soruları sayesinde biliyoruz. Erdoğan’dan günlük siyasetin çetin konularıyla ilgili detay almak pek mümkün görünmese de, en azından “lifestyle” konusunda ipuçları öğrenmek olası.

Siyasetçi olmak, evrensel olarak gazetecilerin, vatandaşların, sivil toplum örgütlerinin zorlu sorularını yanıtlamak anlamına geliyor. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhtemelen kendisini siyaset üstü bir konumda gördüğü için, bu yükümlülükle uğraşmamak konusunda kararlı.