Dezenformasyonu engellemek için farklı ülkelerde 2015 yılından beri teklif edilen veya uygulamaya geçirilen yasaların sayısında ciddi bir artış var. Sosyal medya platformlarının haber ve bilgi almak için kullanımındaki artış, platformların algoritmalarının yanlış bilgiyi daha da yaygınlaştırması, anonimliğin hesap verilebilirliğin önüne geçmesi, bot ve troll gibi internete özgü propaganda yöntemleri, yanlış bilgi sorununu farklı şekilde tartışmamız gerektiğini gösteriyor şüphesiz. Sosyal medya platformlarında bilgi tüketim süreçlerimizin sağlıksızlaştığı, kontrol edilemez bir bilgi akışı olması insanların hayatını, demokrasiyi etkileyebiliyor. Nefret söylemi ve linç kampanyalarında da dijital alanlarda kendimizi korumanın giderek zorlaştığını görebiliyoruz. Tüm bunlar bazı düzenlemelere ihtiyaç olduğunu da hissettirebiliyor. Ancak ne yazık ki dezenformasyona karşı atılan yasa yapmaya odaklı her çaba beraberinde başka sorunları getiriyor ve çoğunlukla ifade özgürlüğünü engellemeye dönüşüyor.

Rusya, Çin, Burkina Faso, Kamboçya, Tanzanya, Tayvan, Tayland, Kenya, Myanmar, Singapur, Malezya gibi ülkelerde Türkiye’de olduğu gibi hapis cezasıyla yanlış bilgi yaymanın önüne geçilmeye çalışılıyor. “Yalan haber” yayanlara hapis cezası öngören bu ülkelerde, ifade özgürlüğüne ciddi sınırlamalar getirildiğini görebiliyoruz. Gazetecileri Koruma Komitesi 2021 verisine göre şu an dünya genelinde 47 gazeteci “yalan haber” yaydığı gerekçesiyle tutuklu. Yukarıda adı geçen ülkelerin bir diğer ortak özelliği ise basın özgürlüğü ve medya okuryazarlığı sıralamalarında gerilerde olmaları.

Türkiye’de de ne yazık ki dezenformasyonla mücadelede farklı bir adım atılmadı. AKP ve MHP’nin önerisiyle dezenformasyon yasası (halk genelinde “sansür yasası”) olarak tartıştığımız yasa Ekim ayında meclisten geçti. Muhalefet partisi CHP, Basın Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la Türk Ceza Kanunu’na eklenen, yanlış bilgi yayanların üç yılla cezalandırılmasını öngören 29. maddenin iptali ve yürürlüğünün durdurulması talebinde bulundu. Anayasa Mahkemesi ise bunu ilerleyen günlerde esastan görüşeceğini belirtti.

Türkiye’nin öncü teyitçilik platformlarından biri olarak Teyit, aslında uzun süredir kanunlaştırılması arzu edilen, dönem dönem karşımıza çıkarılan bu yasayla ilgili defalarca görüşlerini paylaştı. Ancak ne yazık ki Türkiye’de medya, meslek örgütleri, sivil toplum kuruluşları yasa meclise gelene kadar gereken tavır ve tutumu sergileyemedi.

Dezenformasyonu cezalandırma dışında sosyal medyayı düzenlemeyi içeren bu yasa sivil katılımı dışarda bırakmış oldu. İlgili sivil toplum kuruluşları ve uzmanlardan görüş alınmadı. Altı yıldır dezenformasyon sorunu ve bunun önlenmesi konusunda öncü ve farklı çabaları olan Teyit’le herhangi bir şekilde iletişime geçilmedi ve alandaki tecrübelerimiz sorulmadı.

Yasa tartışılırken örnek olarak gösterilen 2018’de Almanya’da yürürlüğe giren “NetzDG” yasasının yalan haberle ilgili olmaması bir yana hazırlanma aşamasında iki sene boyunca sivil toplum kuruluşları, dernekler, uzmanlar, gazetecilerden görüşler alınarak nihai hale getirildi ve kapsayıcı yollar denendi. Ne yazık ki örnek olarak gösterilen yasaların hazırlanma sürecindeki adımlardan ise hiç faydalanılmadığına tanık olduk.

Dezenformasyonla mücadele çabaları sivil alandan uzaklaşmamalı

Devletin elindeki enstrümanları artırarak bu alandaki sivil aktörleri işlevsizleştirmeye çalışması meselesini ciddiye almak gerekli. Çünkü dezenformasyon yasası bu çabalardan sadece biri.

Yakın dönemde arka arkaya atılan diğer adımlar, yanlış bilgi yayanı üç yıl hapisle cezalandırmak kadar önemli. İletişim Başkanlığı’nın öncülüğünde Eylül ayında bir Dezenformasyonla Mücadele Merkezi açıldı. Ekim ayının başından beri de haftalık bülten yayınlayarak tespit ettikleri yanlış bilgileri paylaşıyorlar. Ama şimdiden hangi “yanlışların” ve “doğruların” seçildiği tartışma konusu. Yanlışın ve doğrunun iktidar, muhalefet ayırt etmeksizin işe geldiği şekilde kullanılması hakikate olan ihtiyacımızı sorgulatıyor. Dezenformasyon sorununun insanların hayatını tehlikeye atabileceğini unutup siyasi propagandanın alanına çekiştirilmeye çalışılması bilgiyle kurduğumuz ilişkiyi derinden sarsabilir.

Başka bir adım ise doğrudan medya alanından geldi. Devlet kontrolündeki Anadolu Ajansı (AA) “Teyit Hattı” isminde ayrı bir yayınla sosyal medyada ve basında karşılaşılan yanlış bilgilerin doğrusunu paylaşıyor. 6 yıldır başardığımız en değerli şeyin, “teyit” kelimesini doğru bilgi arayışı ve şüphe etme refleksiyle birleştirmemiz olduğunu düşünüyoruz. Öyle ki AA gibi bir haber ajansının bu ismi kullanıyor olması tesadüf değil. Ancak yine AA’nın teyit mekanizmasının tarafsızlığı ve işlevi konusunda şüpheler baki.

Seçime yaklaşırken hükümet tarafından atılan bu adımları bütünlüklü algılamak ve dezenformasyonla bizim gibi mücadele etmeye çalışan aktörlerin çabalarını ön plana çıkarmak gerekiyor.

Kapalı platformlara kaçış tehlikesi

Devletin müdahalesinin artmaya başladığı bu alanda gözden kaçan tehlikelerden biri ise, ifade özgürlüğünün kısıtlandığını düşünen yurttaşlar kendilerini daha güvenli hissettikleri alanlarda bilgi paylaşmaya ve siyaset konuşmaya başlıyor. İnsanların açıkça siyasi görüşlerini paylaşamaması, paylaşacak kadar kendini güvende hissetmemesi katılımcılık açısından sorunlu.

Medyaya karşı olan güvensizlikle de birleşerek daralan ifade özgürlüğü alanı, yurttaşları kapalı platformlara itiyor. Dezenformasyon yasasının çok fazla değerlendirilmeyen olası sonuçlarından birisi de şu; internet kullanıcıları ifade özgürlüğüne ilişkin şüpheye düştükçe kendini WhatsApp, Telegram, Facebook grupları gibi kapalı iletişim alanlarında buluyor.

Reuters’ın 2019 Dijital Medya Raporu’na göre; Türkiye, kapalı Facebook ve WhatsApp gruplarının haberlere erişmek ve siyasi tartışmalar yapmak için en çok kullanıldığı ülke. Bilgi akışının sekteye uğradığı zamanlarda yakınlarımızdan gelen bilgilere daha kolay inanıyoruz ve kendi inançlarımızı pekiştirip yanlışa düşmeye açık hale geliyoruz.

Türkiye’de kullanıcıların %40’ı sosyal medyada gördüğü haberlere güvendiğini söylerken bu oran Facebook ve WhatsApp gruplarını kullananlar arasında %50’ye çıkıyor. Diğer ülkelerle aramızda ciddi fark var. Yanlış bilgi kapalı platformlarda dolaştığında ne yazık ki teyit organizasyonları olarak kolayca ulaşamıyoruz ve ne kadar yaygınlaştığını bilemiyoruz. Sorunu daha da derinleştirecek cezalandırma yönteminin kimseyi duymadan, dinlemeden kendi kapalı kutularımızda yaşamamıza neden olacağını bilelim.

İlerleyen süreçlerde çevrimiçi alanlarda daha az yanlış bilgi görecek olmamız yanlış bilgilerin dolaşımda olmadığı anlamına gelmeyecek. Teyit platformu olarak ısrarla altını çiziyoruz; çözüm olmayacağı gibi sorunu büyütecek yasanın ve hükümetin müdahalelerinin karşısına yanlış bilgileri tespit etmemizi kolaylaştıracak eleştirel dijital okuryazarlığı koymalıyız.

Çözüm: Eleştirel Dijital Okuryazarlık

Kendine yasaları değil eğitimi kalkan olarak alan hükümetler ve devletler ise medya okuryazarlığı alanında eleştirel düşünme alışkanlığını geliştirmeye çabalıyor. Bunların başında eminim şaşırmayacaksınız ama Finlandiya geliyor. İlkokuldan itibaren eğitim sisteminde yanlış haber sorununu aktarmayı ve toplumu güçlendirmeyi hedefliyorlar. Görsellerin nasıl manipüle edileceğini öğrenen, istatistiklerle yalan söylemenin kolaylığını gören öğrenciler benzeri sahte içeriklerle çevrimiçi alanda karşılaştığında tespit etmekte hiç zorlanmayacak. Biz de yanlış bilgiyi “yalan” ve “propaganda” yüzeyselliğinden kurtarıp hangi yol ve yöntemlerle hayatımıza sızdığını göstermemiz gerek.

Teyit’te çok uzun zamandır eleştirel dijital okuryazarlık değerlerini farklı paydaşlarla yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Son üç yılda, davet aldığımız veya bizim organize ettiğimiz 145 etkinlikte toplam 18 bin 582 kişiye çalışmalarımızı ve teyitçilik yöntemlerini paylaşarak eleştirel düşünmenin önemini aktarmaya çabaladık. 2021 yılında öğretmen, veliler ve öğrencilerle farklı projeler geliştirdik. Teyitçiliği ve eleştirel düşünme alışkanlığını sınıflara taşıdık. Öğretmen Ağı ve Teyit, 19 farklı il ve farklı branşlardan 39 Değişim Elçisi öğretmenle çalışarak, bilgi bozukluğunu kavramak için gerekli becerilerle donatılmasına yardımcı oldu.  Kısa sürede bu çabalarımızın etkilerini görmeyi de başardık. İlkokul, lise seviyeleri fark etmeksizin öğrenciler teyitçilik yöntemlerini hayatlarında uygulamaya başladılar. Öğretmenler geliştirdikleri teknikleri farklı sınıflara, okullara yaymaya devam ettiler.

Türkiye’nin üç büyük şehrinde üniversite öğrencilerine yaklaşan seçimler öncesinde eleştirel düşünme ve teyitçilik becerileri ile güçlendirerek demokrasiyi korumalarını sağlayacak bir proje yürütüyoruz. Aynı zamanda gazetecileri de medyada yanlış bilginin önüne geçmek için güçlendiriyor, #teyitpedia isimli etiket kategorimizde de tüm internet kullanıcılarına onların da birer teyitçi olabilmesini sağlayacak yöntemleri gösteriyoruz.

Yasaların bilgi bozukluğu sorununu çözmeyeceğini bilerek deneyip başarılı olduğumuz eleştirel düşünme pratiklerini uygulamaya devam etmeliyiz. Devletlerin, hükümetlerin ise bu alana müdahale ve katkılarının aynı perspektifle kurgulaması gerektiğini söylemekte ısrarcı olmalıyız.